Başta dediğimiz gibi, seçimler vesilesiyle kaleme alınmış bu yazılarda öyle şeyler var ki, bu konuyu sona bırakıp öze dair şeylerden devam edelim. 15 Kasım’da H.Fırat aynı konu vesilesiyle yazmaya devam ediyor.
Bu sefer de A.Nimtz’in “Lenin’in Seçim Stratejisi” kitabını okuduğunu anlatıyor ve “Bundan böyle seçim konulu tartışma ve değerlendirmelerimizi Nimtz’in derlediği bilgiler ışığında yapmak gerektiğini” söylüyor. Nimtz’in kitabı, “mümkün mertebe devrimci bir bakış açısıyla yazdığını”, “oportünist çarpıtmalar ve spekülasyonlar karşısında tam bir Engels savunusu ortaya koyduğunu” söylüyor.
Peki, ilk soru şu olsun: H.Fırat’ın hayran kaldığı bu Nimtz kimdir? H.Fırat’ın “Devrimci ve Engels savunucusu” iddiasını şimdilik bir yana koyalım; kitabın önsözünde, kim olduğunu kendisi anlatıyor Nimtz.
“... Proletarya diktatörlüğünün yerini bürokrasi diktatörlüğünün aldığı, Stalinist karşı-devrim ve buna eşlik eden dehşet, gerçekten de düşmanlarının Lenin öldükten sonra meydana gelenlerden dolayı Lenin’i suçlayan bitmek bilmez bir kampanya yürütmelerine olanak verdi...” (LSS -1/12
“... Ekim Devriminden öncesine ait belgeler Stalinist karşı-devrimin tohumunu bile içermiyordur...” (Sf:13)
“... Bu kitabın konusu olmamasına rağmen Stalinist karşı-devrim, görmezden gelinemeyecek bir konudur...” (Sf:13) (H.Fırat’ın “devrimci ve Engels savunucusu” diye yutturmaya çalıştığı adamı görüyor musunuz?)
“... Bu noktada Lev Troçki’nin Stalinizm teorisinden faydalandım. Ekim Devriminde Lenin’in ikinci adamı kızıl ordunun komutanı, karşı-devrimin tanığı ve nihayet pek çok kurbanlarından biri olan Troçki...” (Sf:13)
Sanırız A.Nimtz’nin kim olduğunu anlamak için bu kadarı yeter. Stalin’e, Sovyetler Birliği’ne dair hezeyanlarını bir kenara bırakalım da, Troçki’nin Lenin’in ikinci adamı olduğu yalanını uyduran bu zat için H.Fırat’ın ne dediğini hatırlayalım, “Oportünist çarpıtmalar karşısında tam bir Engels savunucusu!” Nimtz’in kendi hakkında H.Fırat’tan daha dürüst olduğu görülüyor değil mi?
Rus Devriminin her zorlu dönemecinde Lenin’i, Bolşevikleri terk eden, sürekli olarak Menşeviklerle arabuluculuğa soyunan, Lenin’e rağmen Almanlarla ateşkes imzalamayarak devrimi bir felakete doğru sürüklemeye kalkan Troçki, Lenin ve Ekim Devriminin ikinci adamıymış. Ve H.Fırat, bu insana övgüler düzen birisinde, Nimtz’te, tutarlı devrimcilik görüyor. Lenin, Troçki’nin topu topu 3-4 yılını şöyle özetler:
“...Troçki ise sadece kişisel yalpalamalarını gösteriyor, başka bir şey değil. O, 1903’te Menşevikti, 1904’te Menşevizmden uzaklaştı ve 1905’te yine ama bu sefer ultra- devrimci lafızlarla gösteriş yaparak menşeviklere döndü; 1906’da bir kez daha menşevizme sırt çevirdi; 1906 yılının sonlarında Kadetlerle seçim anlaşmaları yapmayı savundu -fiilen menşevik oldu- ve 1907 ilkbaharında “kendisiyle Roza arasında “politik eğilim farkından çok bireysel nüans olduğu” ndan söz etti. Troçki bugün bir fraksiyonun, yarın bir başka fraksiyonun DÜŞÜNSEL DONANIMINI AŞIRIR... O nedenle... ben onun... yalnızca otzovistlerle tasfiyeciler nazarında belli bir güvene sahip olduğunu açıklamak zorundayım...” (C-3/ 485)
İşte A.Nimtz’in yol göstericisi Troçki’nin, Lenin’in gözündeki yeri budur. Sorun Rus devrimini, Lenin’in- Stalin’in- Troçki’nin devrimdeki yerini kavrayışı bu olan Nimtz’in, H.Fırat’ın nezdinde oportünist çarpıtmalara karşı tam bir Engels savunucusu bir devrimci olabilmesidir. Açık, berrak zihne sahip biri, duran bir saatin bile günde iki defa da olsa doğruyu gösterebileceğini bilir ve bir anlığına dahi olsa o saate inanabilir ama Lenin, Stalin ve Sovyet Devrimine şaşı bakan A.Nimtz’in bir defa dahi olsa doğruyu göstermesine ihtimal vermez, kaale de almaz bu yüzden. Nimtz’de devrimci tutarlılık bulmak için ise insanın H.Fırat olması yani gizli Troçkist olması gerekir. H.Fırat dilediğine inanıp, ciddiye alabilir. Ama devrimci proletarya, sosyalist, bilinçli işçiler, dostunu ve düşmanını tanımayı öğrenecek kadar deneyim ve bilgi sahibidir bu topraklarda.
Diyalektik kavrayış yetersizliği, sürekli olarak Lenin tarafından konu edilip, eklektizmle eleştirilen Troçki’nin öğrencisi Nimtz’e hayran kalan H.Fırat, ikinci yazısına diyalektik hatırlatmasıyla giriş yapmış. Troçkist Nimtz’e hayran kalan H.Fırat’ın böyle bir hatırlatma yapması pek anlamlı olmuş doğrusu! Eminiz ki, devrimci proletarya, Nimtz’in Stalin’e karşı-devrimci demesini olanaklı kılan diyalektik kavrayışını ne kadar güvenilir buluyorsa, ona hayranlık bildiren H.Fırat’ın diyalektik kavrayışını da o kadar güvenilir bulacaktır bundan sonra.
H.Fırat, İstanbul seçimlerine dair taktik dehasını anlatmaya çalışırken, geçmişte devrim-reformizm ilişkisine dair kurduğu diyalektiği hatırlatıp, kendini CHP’yi destekleme konusunda da haklı çıkarmaya çalışıyor. Sanıyor ki, devrim-reform diyalektiğini kavrayışı çok doğru. Şöyle diyor:
“...Program taslağı gündemi çerçevesinde, özellikle de programın ‘Acil Demokratik ve Sosyal İstemler’ ile ‘Emeğin Korunması’ bölümleri üzerine çok hararetli tartışmalara vesile oldu. Konu devrim-reform ilişkisi, bu kapsamda devrimci bir programda reform istemlerine yer olup olmadığı idi. Programda acil istemlere yer verilmesine karşı çıkan yoldaşların dayanağı tarihsel deneyimlerdi, programın bu bölümünün sonradan kendi içinde amaca dönüştürülerek reformizme geçişe dayanak yapılabileceği kaygısı taşıyorlardı...”
H.Fırat’ın bugünkü pratik politikasının reformlara kilitlenmiş olmasına bakılırsa, itiraz edenler haksız da değilmiş ki, H.Fırat bundan öyle bir zirve yaptı ki, bir ara özeleştiri verildiyse de, pratikte değişen hiçbir şey olmadı. Neyse, mesele H. Fırat’ın devrim- reform ilişkisini programda diyalektik bir ustalıkla belirledikleri iddiasıydı. H.Fırat, o zaman bana inanmıştınız, şimdi niye inanmıyorsunuz demeye getiriyor.
Bu konu H.Fırat-Kızılbayrak reformizminin bir başka temel taşı olması nedeniyle önemli. Ama konu uzun ve bizim uzunca ele alma imkanımız yok burada. Dolayısıyla detaya girmeden bir şey söyleyelim. Parti programında, zafere ulaşmış bir devrimin yapması gereken demokratik, sosyal, ekonomik, işçi yaşamını iyileştirmeye yönelik acil istemler bölümünün olmasıyla; devrim mücadelesi sürecinde uğruna mücadele edilmesi gereken reformlar bölümünün olması başka şeylerdir. İlki, reformları devrime tabi kılmak, onun ürünü görmektir. İkincisi koşulsuz toplumsal reformculuktur.
Bir komünist partinin programında meselenin nasıl konulması gerektiğini görmek için, H.Fırat’ın gözünü Troçki’den ve onun öğrencisi olan A.Nimtz’den ayırıp Lenin’e çevirmesi lazım. Lenin’in diyalektik kavrayışını anlaması lazım.
“...Bu nedenle Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi, önüne en yakın politik görev olarak ÇARLIK OTOKRASİSİNİN YIKILMASI VE YERİNE AŞAĞIDAKİ ŞU HUSUSLARI güvence altına alan demokratik bir anayasa temelinde cumhuriyet kurulmasını koyar...” (C-2 / 227) der Lenin parti programında.
Bu betimlemenin ardından Lenin, işçi sınıfının fiziki ve moral yozlaşmadan korunmasını sağlayacak ve ayrıca kurtuluşu için mücadele yeteneğini yükseltecek önlemleri sıralar. İşçi sınıfını ileriye taşıyacak tüm reformlar, otokrasinin yıkılmasına, politik özgürlüğün elde edilmesine yani devrime bağlanmıştır. Böyle yapılmaz da H.Fırat’ın yaptığı gibi programda, devrim sürecinde uğruna acil mücadele edilecek talepler reform talepleri bölümü konulursa, toplumsal reform mücadelesinden kurtulunamaz. Durum görülüp, biz iktisadi mücadeleyi fazla öne çıkardık dese de, özeleştiri verilse de, Kızılbayrak’ın durumunda olduğu gibi.
H.Fırat’ın ömrü uzlaşma arayışıyla geçmiş olan Troçki’nin öğrencisine hayran kalması boşuna değil anlayacağınız. Aynı diyalektik kavrayışsızlığa sahipler. Lenin’in deyimiyle “Diyalektiği başını geçiremediği yerden kuyruğunu geçirmek” olarak anlıyorlar.
H.Fırat, devletin faşist olduğu gerçeğini de reddediyor. Gerçeğin her zaman somut olduğunu hatırlayan H.Fırat, anlaşılan, bu devletin faşistleştirilmiş olduğuna dair 50 yıldır hiçbir somutluk görememiş. Şöyle diyor:
“...Milliyetçi cephe örneğinde olduğu gibi, basitçe dinci faşist bir hükümet tarafından değil, fakat devlete hakim dinci faşist bir iktidar bloğu tarafından yönetilmektedir. Bu, bugünün Türkiyesinin en özgün yönlerinden biridir...
Günümüz Türkiyesinde dinci-faşist parti, devlet olgusu ile onun yerleşik hale gelmek sancısı/çabası gösterilmeden, doğru devrimci bir taktik politika saptamak, izlemek olanağı olamaz. Bugün AKP-MHP bloku hükümet değil, devletin ta kendisidir; bu durumu kalıcılaştırmakta zorlansa da ve bu nedenle halen elinden gelen her şeyi yapsa da... Buna günümüz Türkiye’sinin bu temel siyasal gerçeğine dayanmadan hiçbir taktik politika isabetli olamaz...”
Şimdi H.Fırat’ça yazılmış bu cümleleri biz fanilerin anlayacağı dile çevirmek lazım. H.Fırat, MC hükümet olmakla birlikte devlete egemen olamadı diyerek, 12 Mart 71’ darbesiyle devlet faşistleştirilmemiştir diyor aslında.
Ve bugünü anlatmaya çalışırken, dinci-faşist parti sadece hükümet değil, aynı zamanda devlete hakim oluyor derken de, aslında, 12 Eylül darbesiyle bile devlet faşistleştirilmedi diyor.
Yani H.Fırat, devletin faşist olduğunu, gerçekliğin bu olduğunu kabul etmiyor. Somutu anlama kabiliyetini, dolayısıyla gerçeği görme yeteneğini anlatmak için başka söze gerek var mı?
Bu sözlerin benzerlerini 71’lerden bu yana çok duyduk aslında. TKP’nin ağzında geveleyip durduğu o meşhur “tırmanan faşizm” safsatasının H.Fırat’çası bunlar. H.Fırat’ın dinci-faşist partiye karşı belirlediği taktik politika “tırmanan faşizm” tespitini yapan TKP’nin çözüm olarak ortaya koyduğu taktik politikanın aynısı: “Faşizme geçit yok!” Dolayısıyla da çözümü de aynı, CHP’ye destek.
Lenin Troçki’yi nasıl tarif ediyordu: “Bugün bir fraksiyonun, yarın bir başka fraksiyonun düşünsel donanımını aşırır.” Lenin, H.Fırat’ı tarif etmiş.
Biz H.Fırat’ın bu konumuna yıllar önce dikkat çekmiştik. Devrimci proletaryayı H.Fırat’ın “yarı troçkist reformist” bir anlayışa sahip olduğuna dair; EMEP, ÖDP vs’nin 90’lı yılların başında hararetle savunduğu faşizmin çözülebileceğine dair sapkın fikirleri paylaştığına dair uyarmıştık. Bunun için, Taylan Işık’ın “Reformizmin Eleştirisi” kitabına, özellikle de “faşizm ve demokrasi mücadelesi ilişkisi üzerine” adlı bölüme bakılabilir.
H.Fırat’ın Lenin’den hoşlanmadığını söyledik sık sık. Lenin’e adım başı şerh düşen ve arkadan hançerleyen H.Fırat, Nimtz’den bazı alıntılar aktardıktan sonra,
“... Yinelemiş olayım: Bütün bunlarla amacım size ustalarımızın taktik esneklikte işin ucunu kaçırdıklarını göstermek ya da işte örnek alınması gereken davranışlar bunlar demek değil” diyor.
H.Fırat’ın, A.Nimtz’le aynı kalıptan, Troçki’nin kalıbından çıktığı ne kadar belli.
Ağlarını örüyor, kurbanlarını çekmek için yemleri özenle döşüyor ve bekliyor...
Şimdi yukarıdaki sözleriyle H.Fırat, ustaların taktik esneklikte ipin ucunu kaçırdıklarına mı inanıyor? İnanıyorsa niye açıkça söylemiyor? İnanıyorsa, ustaların yanlışından neden medet umuyor? Yok ustaların taktiğinin doğru olduğunu düşünüyorsa neden örnek alınmalıdır diyemiyor cesaretle?
Devrimci komünistler, Marx, Engels, Lenin’in yöntemlerini, sorunları ele alış tarzlarını her zaman örnek alır ve alınmasını önerir. Ancak onları kavrayamamış olanlar, bunu yapamaz, lafı ağızlarında geveleyip dururlar. Ve böylece kavrayışsızlıklarını açığa vururlar.
Nimtz, Lenin’e ait olduğunu söylediği bir alıntıyı öyle aktarmış ki, alıntının doğru veya yanlış olduğundan bağımsız olarak, sanırsınız ki, Lenin, “ehvenişercidir. O karayüzleri (bugünün faşistleri diyebiliriz b.n.) dizginlemek için Kadetlerle (otokrasiyle uzlaşma arayışında olan burjuvalar, b.n.) ittifaka razıdır.” Bu durumda, Lenin’e göre: “ gericiliği yalnızlaştırmak için ehvenişer liberallerle yapılacak geçici seçim ittifakları mübah olacaktı” diyormuş Lenin, Nimtz’e göre. H.Fırat da mal bulmuş mağribi gibi buna atlamış ve kendini bunun üzerinden haklı çıkarmaya çalışıyor. Üstelik bir de Lenin, işi abartmış oysa biz abartmıyoruz diyerek...
Oysa bu tümüyle yalandır.