Kataş-Sen 2. Olağan Genel Kurulunu 10 Ağustos’ta yaptı.
Ülkemizde son verilere göre 20 farklı işkolunda örgütlü 227 sendika var. Şubeleriyle birlikte bu sayının en az iki katı kadar sendikanın Genel Kurul yapıyor olması lazım. Sendikalar masasının “kimse itiraz etmezse, bir kişi bile oy kullansa biz o genel kurulu kabul ederiz” dediği, sendikalar yasasının sendikal bürokrasiyi perçinlemek üzere kurgulandığı bir zamanda, kapalı kapılar arkasında bir masada yapılabilecek zahmetsiz ve risksiz bir Genel Kurulu “kurtarabilirsiniz”. Genellikle öyle olur. Çoğunlukla duymayız bile. Olmuştur ve bitmiştir.
Kataş-Sen Genel Kurulu, bize unutturulmaya çalışılan güçlü bir geleneği hatırlattı. Enternasyonal dayanışmayı, ortak mücadeleyi, burjuva sendikalara karşı duruşu vurgulayan içeriden ve dışarıdan mesajlar seslendirildi. 1990’lardaki günler öncesinden tabandan kaynayıp gelen, yoğun tartışmaların yapıldığı, bildirilerin dağıtıldığı, masaların kurulduğu, bildirgelerin okunduğu Genel Kurulları yeniden anımsadık.
Sendikal bürokrasiye karşı mücadelenin, sendikalardaki çalışmanın her anında, günlük çıkarımıza iyi gelse bile, gerekirse kendimize karşı, dikkatimizi hiç kaybetmeden yürütmemiz gereken bir mücadele olduğunu daha önce de defalarca ele aldık, almaya da devam edeceğiz.
Bu Genel Kurul, ülkemizdeki sendikaların sahteliğini de yüzümüze vurdu. Yüzlerce sendika, Genel Kurullarını birer konferansa ya da işçi kürsüsüne çevirse, ne kadar büyük bir birikimin açığa çıkacağını tahmin edebilir miyiz? Sadece işçilerin ekonomik, özlük ya da siyasal sorunları değil, geleceği kurma ve yönetme iddiasında olan işçi sınıfının toplumun tüm sorunlarını sahiplendiği, akıl yorduğu, ortak üretim kültürünü ve disiplinini ördüğü yerler olurdu. Sendikal eğitimlerin işyeri eğitimleri gibi naylonlaşmasını, sendikaların kurullarının, temsilciliklerinin, hatta toplantılarının bile sistemin kendi araçları gibi yozlaştıklarını hepimiz biliyoruz.
Mücadeleci sendikaların, sendika içi işçi demokrasisini en önde tutanların Genel Kurullarına tanık oluyoruz. Bunlar oyunu bozar mı, bozar. İşçi toplantıları aydınların ve işçilerin bilgi alışverişi yaptığı, gelişip değiştiği birer eğitim merkezlerine dönüşür mü, dönüşür. İşçi sınıfının hafızası dönemsel olarak bastırılabilir, ancak tamamen yok edilemez. Sendikaların bir mücadele aracı olarak ihtiyaç olması durumu değişmedikçe, onların okul olması durumu da, işçilerin öğrendiği ve öğrettiği yerler olması durumu da değişmeyecektir.
Evet, sendikalar sistem içi araçlar olabilir, ama bu bizleri sistem içi araçlar haline getirmemelidir. Aracı dönüştürmek, zamanın gerekliliklerine uyarlamak, orada örgütlenen öncülerin hayal gücüyle sınırlıdır. Sendikalarda mücadele eden devrimcilerin sendikal bürokrasiye karşı mücadelelerinde bir ayakları işçi demokrasisini en başa koymaksa diğeri de sendikalar yasasının sağladığı “kolaylıklardan” kaçınmak, bu yasanın sürüklediği bürokratlaşmaya karşı da mücadele etmektir. Sendikalar yasasının -kolaylıkmış gibi görünen- tuzakları ve bunlara karşı mücadele üzerine çalışmalar yapma görevi önümüzde duruyor.
Kataş-Sen Genel Kurulu, mücadeleci sendikaların ve sendika çalışanlarının hem enternasyonal mücadeleyi geliştirecek, hem de sınıf için devrimci bir odak oluşturacak olan araçlarına şekil verme konusunda tartışmaya ne kadar çok ihtiyacı olduğunu bize yeniden hatırlattı. İşçilerin içinde ve tüm kesimlerinde sendikaların tutumları süzgeçten geçirilip çeşitli gruplar oluşturulup tartışmaların yapıldığını görüyoruz. İşçilerin sendikalarını yeraltından yeryüzüne, kapalı kapılar arkasından salonlara, sokaklara taşıyacağı bir döneme giriyoruz.
Temade Çınar