Hesaplaşma, yüzleşme, affetme, affetmeme üzerine.

Güney Kore’ye Gwangju Ayaklanmasının 44. yılı için düzenlenen etkinliklere katılmak üzere Yeni Dönem Yayıncılık adına Kore’den bir davet almıştık. Henüz bu ayaklanmayı duymamış, yaşanan katliamdan haberi olmayan ben, utanarak, bir bilgiye ulaşmanın en kolay yoluna başvurdum. Arama motoruna “Gwangju ayaklanması nedir?” diye yazdım. 1980’li yıllar Güney Kore’si, faşist bir darbe, darbeye karşı isyan, ardından yaşanan katliam ve ayaklanma…

1980’li yıllar dünya halklarına, onların devrim mücadelesine ve özgürlüğe çok yaklaştıkları zamana yapılan darbe yıllarıdır. Biz de 12 Eylül askeri faşist darbesi G.Kore’de Chun Doo-hwan’ın faşist darbesi… Gwangju kentinin darbe yönetimine karşı 18 Mayıs günü eyleme geçişi, güçlenen protesto gösterilerinin Jeonnam Üniversitesinde yoğunlaşması ve askerler tarafından öğrencilerin görülmemiş bir şekilde saldırıya uğraması, dövülmesi, öldürülmesi üzerine Gwangju halkının karakolları, silah depolarını basarak silahlanıp bir ayaklanma başlatmaları. 165 ölüm, 76 kayıp ve 3.515 yaralı... Kim bilir kaç bin gözaltı, tutuklama, uzun hapislikler... 12 Eylül sonrası yaşadıklarımız... Ne çok benziyor katliamlar birbirine. Çünkü katliamların mimarları aynı akıl, aynı zihniyet. Ne çok benziyor ayaklanmalar birbirine. Çünkü ayaklanmacıları birbirine bağlayan ortak bir geçmiş ve ortak bir gelecek var.

Faşist bir darbenin kim tarafından, kime karşı ve nasıl yapıldığını birkaç makale okuyarak anlamak kolay, ama ona karşı girişilen yüce gönüllü ayaklanmacıların kendi eylemleriyle yarattıkları gerçekliği anlamak ise o kadar kolay değildir. Olayların ve rakamların soğuk bilgisi dışında bir şey bulmak pek mümkün olmaz. Linklere tıklamaya devam ettim.

Beni o tarihe, o anlara götürecek, yaşananların duygusal atmosferine taşıyacak anlatılara ihtiyacım vardı. Katliam ve ayaklanma ile ilgili olaya dair bir roman yazılmış ve bizde de yayınlanmış mıdır diye merak ettim ve yine arama motoruna “Gwangju Ayaklanması ile ilgili yazılan romanlar” diye yazdım. Evet, gerçekten de varmış, adı da “Çocuk Geliyor”. İlginç bir kitap adı. Yazarı Han Kang. Evet, yanlış duymadınız, 2024 Nobel Edebiyat Ödülünü alan Güney Koreli kadın yazar. Bu arada Nobel edebiyat ödülünü almadan tanışmış olmaktan da ayrıca çok mutluyum.

Kitabın basım tarihi 2019 ve ben ancak 2024’te bir olay ile kitabın varlığından haberdar oldum. Bir kez daha henüz okumadığım, varlığından haberim dahi olmayan sonsuz kitap evreninde ne güzelliklerin saklı olduğuna hem şaştım, hem de sevindim. Keşfedecek ne çok kitap ne çok kadın yazar var. Han Kang’ın aldığı ödüllerden, Vejetaryen adlı romanı ile popüler olduğundan da bu yolla haberim oldu. Çocuk Geliyor bu romanın ardından gelmiş. Veda Etmiyorum ve Beyaz Kitap adında iki roman daha yazmış.

“Gwangju Ayaklanması ile ilgili çekilen filmler” diye yazmayı da ihmal etmedim. Netflix dizisi olarak karşıma Youth Of May, Mayıs Gençliği diye bir dizi çıktı. Şaşırdın mı, derseniz, şaşırmadım derim, çünkü dijital platformlar bir market reyonu, ne ararsan var. İşin kolayına kaçarak önce diziyi izledim. Konumuz dizi olmadığı için onun üzerinde durmayacağım, ama kitabı okuyunca anladım ki Youth Of May senaryosu için epey yararlanmış Çocuk Geliyor romanından.

Kore’nin 80’li yıllarına yolculuğum işte böyle başladı. Güney Kore’ye giderek olayların geçtiği sokaklara tanıklık ederek olayların tanığı insanlarla ve onların gurur ve acılarıyla tanışmak, elbette daha büyük bir deneyim olacaktı benim için. Ne yazık ki bizim ülkemizde faşizm iş başındaydı ve birçok insan gibi benim de seyahat özgürlüğüm elimden alınmıştı. Ben de sanatın ve edebiyatın tanıklığına bıraktım kendimi. Onların yeniden yarattığı Kore sokaklarında dolaştım, Gingo ağaçlarının altında oturdum, gülhatmi çiçeklerine dokundum. Kahramanlıklarına, acılarına tanıklık ettim.

Çocuk Geliyor altı bölümden oluşan bir kitap. 2013 yılında yazılan roman 33 yıl önce yaşanan bir katliam ve ayaklanmanın içindeki insanlardan kendine bir evren kuruyor. Onların bize söyledikleri var. Ölüler ve geride kalan yaşayan ölülerin birbirine söyledikleri var. 33 yıldır bu olayın takipçisi olanların, onların “öldükleriyle kalmadıklarını” bilenlerin mücadelesi var. Hesaplaşma, yüzleşme affetme, affetmeme üzerine çok ağır konular var.

Nobel aldığı için değil ama, tarihi bir olaya tanıklık ettiğinden okunası bir yazar Han Kang, okunası bir kitap Çocuk Geliyor.

Sıla Erciyes