Sevemiyorsun, kabullenemiyorsun, gidemiyorsun, kalamıyorsun. Saygı duyamıyorsun, sessiz kalamıyorsun, sövemiyorsun. Bu topraklar yurdun, bu halklar insanın, ama irin selleri içinde ve bazılarının dirisi ölüsünden daha pis kokuyor. Bu korkunç ama doğru, bunu biliyorsun ve bildiğin şey seni kahrediyor.

Mesela… Ne biliyordunuz İstanbul surları hakkında, ne ezberlettiler size; bilmem hangi fetihçinin hangi ordusu, ilk neresinden delmişti onları? Peki kaç gün önceydi bir kadının kafasının o surlardan aşağı atılışı? Alın size tarih dersi.

Mesela… Adana’yı nasıl bilirdiniz? Torosların güzelliği, Binboğalar, Seyhan, Ceyhan… Hele 17 kurşun yiyip de ölmeyen İnce Memet… Peki ya Özgecan? Paramparça ettiler onu. Kalbimiz kurumadı daha unutacak kadar. Yaktılar onu yaktılar ve parçaladılar. 17 kurşunun öldürmediği ince Mehmet o gün öldü. Ölmese İnce Memet olmazdı. Alın size Adana güzellemesi….

Bırakalım her şehri, içinde bir kadının katledilmediği bir sokak kaldı mı? Cihangir’in hangi sokağı daha güzel, her birinde bir kadın katledildi, tacize uğradı, dövüldü. Kadıköy’ün, Ankara’nın, Manisa’nın, Kars’taki bir köyün hangi sokağı güzel? Deşince altını biraz, her sokağında bir kadının acısı var. Mavi boncuk takışına kurban olduğunuz şey bu. Vatan vatan dediğiniz koca bir suç mahalli… Bu haliyle bile onu seviyoruz diyen hala varsa, siz ona, o da size yakışıyor.

Elbette herkesi birden yargılayan yok, herkes suçlu değil ama sessiz kalarak izin vermemiz? Hele durduramayışımız bunca katliamı… Herkesin dilinde bir lanetleme ve üzgünüzlü vicdan rahatlatmaları… Tepkisizliğin istirahat alanı sosyal medya ve fenomenleri, çoğunuz utancın tarifini resmediyorsunuz. Bundan yırtamayız, hepimizin payı var ama masumiyette değil.

“Dur!” demeler yetmiyor artık, bir anlamı yok “ya basta”ların, “edi bese”lerin. Durmuyor bu cellatlar. Bunlar saraylarca semirtildiler. Dur deyince durmazlar. Durdurmak gerek! Bunu yapmamış olmanın bir bedeli olmalı ama o bedel kafaları surlardan atılan kadınlar olmamalı. Bir cellat bir insana kıyıyorsa, milyonlarca insan seyrediyor olmalı. Ve artık lütfen “kızın, eşin, sevgilin de olabilirdi” gevezeliğini kimse tekrarlamasın. Tersine, hiç tanımadığın bir kadın katledildiğinde daha çok kahrolmalısın. Bu berbat bir şey değil mi? Masum insanlar öldürülüyor, hunharca ve her gün defalarca. Ölen sensin, anlamıyor musun? Bu senin cenazen görmüyor musun, surlardan kafası atılan sensin, benim. O baş bizim, bu acıyı hisset artık. Dahası, bana ne hislerinden… Bu acıyla isyan et artık. Ya cellatsın ya kurban, yok bir tarafsızlık. Kendini aldatma!

Anlamı olsa ne çıkar kurbanlar için gözyaşlarımızın. Masum ve iyi insanlar olsak ne çıkar ki? Gözyaşlarımız ve masumiyetlerimiz mi kıracak cellatların süngüsünü, sonu gelmeyen katliamı bunlar mı durduracak? Ya da cellatların omuzlarına rütbe, göğüslerine madalya takarcasına güya cezalar veren adaletten bi haber mahkemeler mi dur diyecek bu gidişe? Yoksa bir suç şebekesine dönüşmüş olan polis mi?

Yapacak başka hiçbir şey kalmadığında başkaldırı en doğal haktır. Artık isyan can güvenliğinin, onurun ve masumiyetimizin son kalesidir. Yüreklerin ve bilinçlerin insan için, insana doğru ve insanlık adına son savunması ve taarruzudur. Bu kale düşerse, umudun ana rahmi, kalbimiz çürür, irinden saltanatlar kurulur ve dünya mahvolur. Bu umut haykıran dil, savrulan yumruk, ilerleyen, dövüşe dövüşe ilerleyen ayaklar istiyor. Bu umut şaha kalkmak istiyor.

Evet, henüz her şeyi değiştirecek güce sahip değiliz. Evet, her gün sistem kaynaklı cinayetlere uyanıyoruz. Sokaklarda kadınlar, inşaatlarda işçiler, fabrikalarda emekçiler öldürülüyor. Buna karşı çıkanların sesi de yükseliyor ama yeterli değil. Bu sesler çoğalmalı ama o kadar çoğalmalı ki bu koca kentler bu sesten oluşan sellerle yıkanmalı ve cellatlar bu sellerde yok olup gitmeli.

Unutmayalım yola yeni çıkmıyoruz. Henüz başlamış değiliz. Önce sert yamaçlardaki kayalardan süzülen birkaç damladaydık. O damlalarla derelere dönüştük, akıyoruz yıllardır. Bu derelerle nehirlere varıyoruz. Bu derelerle çavlanlardan çağlayanlara dönüşüyoruz. Şimdi nehirlerle denizlere, denizlerle okyanuslara ve dünyayı isinden, kirinden arındıracak mahşeri sellere dönme zamanı.

Başkaldıran tüm yüreklerden başkaldıracak olan tüm yüreklere selam olsun…

Kenan Kızıl