Herhangi birine, havaya fırlatılan bir taşın yere düşme olanağı var mı diye sorsak, bize vereceği cevap, evet olacaktır.
Aynı şekilde, dünyadan kopmuş bir parça olan yani havaya fırlattığımız taşın büyükçesi olan ayın yere düşme olanağı var mıdır diye sorsak, olacağımız cevap yine, “evet olanaklıdır” olacaktır.
Ama açıktır ki, bu iki önermedeki olanak kavramı, aynı şeyi ifade etmemekte, aynı şeyi anlatmamakta, aynı anlama gelmemektedir.
Olanak kavramımın ilk önermede bize anlattığı, havaya fırlatılan taşın asli hareket tarzının yere düşmek olduğudur. Hareketin gelişim eğilimi, yere düşme yönündedir. Gerçek, yani yaşadığımız doğa koşulları, bu önermenin gerçekleşmesi için zorunlu koşulları barındırmaktadır.
Yani buradaki olanak kavramı, nesnenin-olgunun-sürecin asli gelişme eğilimini, asli hareket tarzını anlatmaktadır. Olanak, gerçekliğin, önermenin gerçekleşebilmesi için zorunlu koşulları barındırmakta olmasıyla anlam kazanmaktadır. Buna soyut olanak diyoruz.
İkinci önermede ifade edilen olanak kavramı ise, önermenin, yani ayın yeryüzüne düşmesi fikrinin nesnel yasalarla çelişmediğini ifade etmektedir. Önermenin fantastik olmadığına işaret etmektedir. Başka bir ifadeyle, buradaki olanak kavramı, önermenin hangi koşullarda olursa olsun kesinlikle gerçekleşemez, bir iddia ortaya koymadığını gösteriyor. AMA, aynı zamanda, buradaki olanak kavramı ayın yeryüzüne düşmesinin onun asli hareket eğilimi olmadığını da anlatmış oluyor bize.
Yani buradaki olanak kavramı, nesnenin-olgunun-sürecin asli olmayan gelişme /hareket eğilimini ifade ediyor. Ve olanak, gerçekliğin, önermenin somutlaşabilmesi için zorunlu koşulları barındırmamakta olmasıyla anlam kazanmaktadır. Buna da somut olanak diyoruz.
Olanak kavramının, böylesine farklı iki durum, önerme için kullanılabilir olması, siyasetle ilgilenenler için önemlidir. Hem dert anlatma çabasında hem de anlatılanın ne anlama geldiğini anlama çabasında olanlar için.
Şimdi soralım, içinde bulunduğumuz verili kapitalist toplumda, bu tarihsel süreçte, işçi sınıfının ve emekçilerin sermayenin iktidarını devirme yani devrim olanağı var mıdır yok mudur?
Kendini devrimci sosyalist olarak tanımlayanların bu soruyu evet diye cevaplayacağına kuşku yok. -Devrimi fantastik görenler ilgi alanımız dışında- Peki ama, buradaki olanak kavramından herkesin anladığı aynı mıdır? Yani herkes somut olanak şeklinde mi anlıyor yoksa kimileri bunu soyut olanak şeklinde mi anlıyor, mesele buradadır işte.
Ortalama sol (oportünistler) devrim olanaklıdır diyor, fakat bunu derken nesnel bir yasayı dile getiriyor sadece. Devrim diyerek, toplumsal gelişim yasasıyla, bir toplumsal düzenden diğerine devrimle geçileceğini anlatan yasayla çelişmemiş oluyorlar böylece. Fakat, içinden geçtiğimiz tarihsel süreçte, verili kapitalist toplumda bunun gerçekleşmesini, ayın yeryüzüne düşmesi ne kadar olanaklı ise o kadar olanaklı görüyorlar. Halkın asli olan hareket/gelişme eğiliminin devrim yönünde olmadığını düşünüyorlar. Gerçekliğin, Türkiye ve Kuzey Kürdistan’daki toplumsal durumun, bu olanağın somutlaşması için zorunlu koşulları barındırmadığını düşünüyorlar. Yaşanmakta olan bir çok gelişmeye ne kadar övgüler düzüp, üzerinden hamaset yapsalar da, günün sonunda, bu yaşananların sürecin asli gelişme eğilimini oluşturmadığına; genel gidişatın üzerinde meydana gelen hoş ve devrimcilere umut veren sapmalar/istisnalar olduklarına inanıyorlar ve bu yüzden ısrarla halkın devrimci etkinliklerinin ve duygularının abartılmaması gerektiğini söylüyorlar.
Bunun içindir ki, haklar ve özgürlükler uğruna mücadeleyi, pratik politikalarının temel ekseni yapmaktan vazgeçmiyorlar. Politika ve taktiklerinde devrime, hep geleceğin sorunu olarak yer veriyorlar.
Bu yüzden, Gezi Ayaklanması yaşanırken, durumu abartmadıklarını, sermayeyi devirmeyi olanaklı görmediklerini göstermek için, “gaz bombasının yasaklanmasını”, “direnişçilerin hakkında hiçbir takibat yapılmamasını” talep etmeyi devrimci politika olarak ileri sürebilmekte; geçici devrim hükümeti çağrısı, yani devrim çağrısı yapanları ise, “ayaklanmaya çok büyük anlam yüklüyorlar” diye eleştirmekte sakınca görmemekteler. (Yürüyüş)
Verili toplumsal koşullarda devrimi olanaklı görmedikleri için, politik duruma dair genel değerlendirmelerini yaptıkları en yetkin organlarında, genel politikalarını, “stratejik savunma” (Y.Demokrasi) ve “aktif savunma” (Atılım) olarak belirlemekte sakınca görmemekteler.
Açıktır ki, ortalama sol, devrim olanaklıdır derken somut bir olanaktan değil, soyut bir olanaktan bahsetmektedir. İşçi sınıfının ve emekçilerin en mücadeleci kesimleri, kendilerine ve ortalama sola şunu sormalıdır: “Devrimci durum”, “ayaklanma”, “sıçramalar dönemi”, “halka güven”, “siyasi-ekonomik-sosyal kriz”, “milli kriz” vb vb tespitler yapıp, diğer yandan da genel hareket tarzını savunma üzerine kurmak ne anlama gelmektedir. Bu devrimi uzak geleceğe ertelemek; devrimi, halkın etrafında dönen ve berrak gecelerde halkta hoş duygular uyandıran ama asla halkla buluşamayacak bir olgu haline getirmek değilse nedir? Ortalama solun devrimden umudunu kesmesi değilse nedir?
Leninistler ise, devrimci bir bakış açısıyla ele alıyorlar devrim sorununu. Devrimin olanaklı olduğunu söylerken, somut olanağı ifade ediyorlar. Türkiye ve K.Kürdistan’da halkın asli hareket tarzının, asli olan gelişme eğiliminin devrim yönünde olduğunu söylüyor ve gösteriyorlar. Bu olanağın/devrimin gerçekleşmesi için zorunlu koşulların bu topraklarda mevcut olduğunu; mevcut siyasal-toplumsal düzenin, devrim için zorunlu koşulları barındırdığını söylüyorlar. Farklı olgunluk düzeylerinde olsa da, gerçekliğin, bu önermenin gerçekleşmesi için zorunlu olan devrimin nesnel ve öznel koşullarına ve komünist partiye sahip olduğunu, denetlenebilir somut olgularla ortaya koyuyorlar.
Ve devrimi olanaklı kılan zorunlu koşulların olgunlaşma düzeyinden hareketle, bir adım daha ileri gidip, devrimin sadece somut bir olanak halinde değil, gerçek olma sürecindeki bir olanak olduğuna dikkat çekiyorlar. Somut olanak olan devrimin, gerçek olma sürecini tamamlayamamış olması ise, komünist partinin, devrimin nesnel ve öznel koşulları kadar güçlenmemiş olmasındandır.
Doğadaki bir olanağın gerçekleşme süreci ile toplumla ilgili bir olanağın gerçekleşme süreci arasında temelden fark vardır. Doğada bir olanak, tamamen kendiliğinden bir şekilde gerçekleşir. Toplumda ise böyle değildir. Toplumlarda olanakların gerçekleşmesi, insanların, devrimcilerin, komünistlerin iradelerini, bilinçlerini, tutkularını, girişkenliklerini vb vb. toplumsal gelişmeye katmalarına bağlıdır. Bu yüzden, devrimin somut bir olanak şeklinde var olması için zorunlu olan komünist partinin varlığı, devrimin gerçekleşmesi için yeterli olmuyor. Komünist partinin iradesini, girişkenliğini toplumsal gelişmeye katması, yön verecek düzeyde katması gerekiyor. Toplumsal gelişmeye yön verecek düzeyde bir etkinliğe ulaşabilmek ise, devrimci kitlelerle olan bağların güçlenmesini gerekli kılıyor. Bu yöndeki başarıdır, devrim olanağının gerçekleşme sürecini kısaltacak olan. Öte yandan, uzun yıllardır iradelerini ve girişkenliklerini toplumsal gelişmeye katan devrimci kitlelerin de, istedikleri sonucu, devrimi elde edebilmek için, şimdi devrim zamanı diyen ve bunun yolunu gösteren leninist partinin deneyim, birikim ve iradesiyle buluşmaya ihtiyacı vardır. Ortalama solun ay kadar uzağa götürdüğü devrim olanağını reddedip, devrimin elle tutulacak kadar yakında olduğunu gösterenlerin yanında saf tutmasıdır; devrim olanağının gerçekleşme sürecini kısaltacak olan.
İ.Cevat Çetiner