Yeni yılın ilk haftasına sığdırılan üç önemli gelişme bu soruyu, tüm yakıcılığıyla, bir kez daha gündeme getirdi.
Bu gelişmelerden ilki, siyonist İsrail'in en iyi bildiği iş olarak suikastlara başvurması oldu.
İç savaş yasalarını tekrar tekrar gündeme getiren kim? İşçi sınıfı, ezilen emekçi, yoksul halklar mı? İlk bakışta durum bunu gösteriyor. Ama bu sadece ilk bakışta öyledir. Soruna daha yakından bakıldığında durumun, görünen biçimin tam tersi olduğu görülecek.
Koşullar sert. Çelişkiler derin. Küresel iç savaş derinleşiyor, sertleşiyor. Ezen ve ezilen, bir avuç emperyalist ülke ve onların yardakçılarıyla dünya halkları, sermaye ile emek her köşede kapışıyor.
Devrimci dönemlerin özelliğidir aynıları aynılara yakınlaştırmak, yan yana getirmek. Böyle dönemlerde toplum yayıktaki süt gibi çalkalanırken, sütteki yağ taneciklerinin giderek yan yana gelip toplaşması gibi, asla yan yana gelmez gibi görünen siyasal akımlar birbirlerine yakınlaşır, aynı rengi vermeye başlarlar.
Beklenen oldu ve son Fransız asker Nijer'i terk etti. Daha doğru bir ifadeyle söylersek, Fransa'nın son askeri de Nijer'den kovuldu. Nijer'de artık Fransız askeri yok.