Yıllardır yineliyoruz. Seçimler, emekçi yığınların iradelerinin tecellisi değildir. Emekçiler açısından iktidarı kazanmanın aracı hiç değildir. İşçi ve emekçilerin iradeleri, devrimci eylemlerle açığa çıkar, sandıkla değil.
Seçimler, en iyi ihtimalle, altını kalın çizgilerle çizelim, en iyi ihtimalle, Engels’in o güzel ifadesiyle “işçilerin olgunluk düzeyini ölçmenin bir aracı” olmanın ötesinde bir anlam ifade etmez. Bu topraklarda ise, her tür hile ve hurdanın döndüğü, baskı ve zorbalığın hüküm sürdüğü seçimler, hiçbir zaman bu anlamı bile kazanamamıştır.
Buna rağmen sosyal reformistler, her seçim dönemi, binbir çeşit gerekçeyle seçimleri ve sandığı kutsamaya, parlamentoyu ve seçimleri bir umut, köklü değişimin yolu olarak göstermeye devam ettiler. Bu seçim hilelerine karşı her seçimde göğüslerini yumruklaya yumruklaya “sandığa sahip çıkaca”klarını ilan edip durdular. Her seçimde bu iddianın ne denli boş ve halkı aldatmaya yönelik olduğunu gördük. “Millet iradesi”, “halkın iradesi” diye yutturulmaya çalışılan seçimlerin, nasıl büyük usulsüzlüklerle, yolsuzluklarla, sahtekarlıklarla dolu olduğunu gördük. Hoş, “usulünce” yapılsaydı bile, burjuva sınıfın egemenliğine dayanan bu düzende, seçimlerin, bütün propaganda gücünü tekeline alan sermaye sınıfına karşı emekçi sınıfların iradesini yansıtacağını iddia edebilmek için, kişinin burjuva düzene tam itaat eden bir köle olması gerekirdi!
Bu seçimde de, özellikle Kürdistan’da aleni usulsüzlük, hatta halkı aleni aşağılama vakayı adiye olarak yaşandı. Kürdistan, resmen “taşıma seçmen” istilasına uğradı! Dem Parti’nin erken saatlerdeki açıklamasına göre, sadece tespit edilebilen, 47 bin asker ve polis “taşıma seçmen” olarak yerel seçimlerde oy kullandı. Örneğin Şırnak, Bitlis ve Kars, bu taşıma seçmenlerce AKP ve MHP’ye verildi. Hakkari’de Dem Parti geriletildi vs. Çok sayıda örnek var ve tek tek yazmaya gerek yok.
Burjuvazinin ve onun işçi ve emekçiler arasındaki destekçileri olarak sosyal reformistlerin bütün çabalarına rağmen, 31 Mart yerel seçimlerine katılım yüzde 75’lerde kaldı. Yani her dört seçmenden biri, şu ya da bu gerekçeyle seçimlere itibar etmedi. Bu katılım düzeyi, bu topraklar için düşük. Burjuvazi açısından istenir bir durum değil. İşçi ve emekçi yığınlardaki bu “isteksizlik”, seçimlerden önce sermaye dünyasının kaygıyla dile getirdiği bir durumdu. “CHP yancısı” sosyal reformist partinin başkanı sıfatıyla Erkan Baş “hayatım boyunca hiç bu kadar heyecansız seçim görmedim” sözleriyle bunu itiraf ediyordu.
Biliniyor. Seçimler, emekçi sınıflarda beklenti ve umut yaratabildiği oranda, emekçilerin, geçici de olsa yüzlerini düzene dönmesine katkı sunar. Müteveffa Demirel’in deyimiyle “seçimler sokakları temizler”. Ve bu konuda burjuvazinin en büyük destekçileri her daim sosyal reformistler olmuştur. Seçim sürecinin çok sönük geçmesi, emekçi sınıflarda herhangi bir heyecan ve beklenti yaratamaması, burjuvazinin ve sosyal reformistlerin alabildiğine tedirgin olduğu bir durumdu. Seçimlere katılım oranının en az 10 puan düşmüş olması, devrimci dinamiklerin baskısı altındaki burjuva düzen için gerçekten alarm zillerini çaldırtan bir gelişmedir.
Bu nokta, seçim sonuçlarının anlaşılması açısından ek bir etken olarak karşımızda duruyor. Tüm seçim kampanyası süresince yaratılamayan beklenti, heyecan ve umut, seçim sonuçları itibariyle yaratılmış oluyor. Veya burjuvazi açısından buna imkan sunuyor. Emekçi kitleler dinci faşist iktidara sırtlarını dönerken, tepki olarak burjuva muhalefete oy verdiler. O halde, sosyal reformistler için “Değişim rüzgarları” esebilir artık! Sosyal reformistlerin, burjuva muhalefetin bu “yancılarının”, onun gizli ve açık destekçilerinin şimdi ellerini ovuşturarak pazarlayacakları “umut” budur!
Oysa, burjuva sınıf açısından seçimlerin “kaybedeni yok”tur. Sosyal reformistlerin büyük desteği ile emekçi sınıfların ve Kürt halkının tepkisini kendi hanesinde toplayan muhalefet partisi liderinin dinci faşist partiye yönelik söylediği “siz aslında yenilmediniz, moralinizi bozmayın” cümlesi, burjuva egemenliğinin bütünlüğünü ifade eden değerli bir itiraf olarak kabul edilmelidir.
Evet, burjuvazi açısından “yenilen” bir taraf yok. Burjuva egemenliği ayakta tutan taraflardan biri emekçi sınıfların desteğini kaybetmiş görülürken diğer tarafı bu tepkiyi başka kapıdan tekrar düzen sınırları içine sokmuştur. Bir kez daha, burjuva sınıfın egemenliği bir bütündür ve “yerel yönetimler” bu bütünlüğün bir parçasıdır. Bu anlamda, CHP'nin başındaki adamın sözleriyle, dinci faşist iktidar açısından morali bozmayı gerektirecek bir durum yok.
Seçim sonuçları, belediyelerin büyük çoğunluğunun CHP tarafından kazanılmış olması emekçi sınıflar ve Kürt halkının yaşamsal çıkarları açısından bir şey değiştirmeyecek. Ne dinci faşist iktidar “geriletilmiş” olacak ne faşist devletin Kürt Özgürlük Hareketine yönelik savaş planlarında, ne de emekçi sınıfların yaşamını cehenneme çevirecek ekonomik saldırılarında bir değişikliğe yol açacak.
Her şey sokakta kararlaştırılacak. Türkiye ve Kürdistan halkları Newroz'larda ortaya koydukları gibi, sadece dinci faşist iktidara karşı değil, fakat onunla birlikte faşist devlete ve kapitalizme karşı da mücadele istek ve kararlılığıyla dolu. Seçim sonuçları dinci faşist iktidarı “geriletmek” gibi bir sonuca yol açmayacak ama, bu sonuçlar iki ülke halklarının dinci faşist iktidara, faşist baskıya, açlık ve yoksulluğa karşı mücadele eğilim ve isteklerini bir kez daha ortaya koymuş oldu.
Emekçi sınıflardaki ve Kürt halkındaki bu büyük öfke ve değişim isteği, sosyal reformistlerin de desteği ile, en azından şimdilik, burjuva muhalefet kanalına akmıştır.
Böylece, burjuva muhalefet için yol açılmıştır. CHP genel başkanının yaptığı konuşmada dinci faşist iktidara “siz aslında yenilmediniz, moralinizi bozmayın” demesini de, RTE’nin balkon konuşmasındaki “düşük doz”unu da bu durum açıklar.
Kürt halkı, on yıllardır dişe diş bir mücadele yürütüyor, özgürlüğü için en ağır bedelleri ödemekten çekinmiyor. Silahlı savaşıma dayanarak doğrulan, ayağa kalkan bu halk, en ağır baskı şartlarında bile yüz binler halinde Newroz alanlarını doldurmaktan, yaşamın her alanında özgürlük bayrağını yükseltmekten bir an olsun geri durmadı. “Kürt halkı yenilmezliğini” seçim sandıklarında değil, işte buralarda, savaşımın bu gerçek alanlarında, üstelik yıllardır gösteriyor. Bütün bu gerçekliği görmezden gelip, “zafer ve yenilgi”yi seçim sonuçlarıyla izah etmeye kalkmak Kürt halkının yıllardır verdiği özgürlük savaşından bir şey anlamamaktır.
Söyledik, yine söylüyoruz. İktidar burjuva sınıfın elinde oldukça, burjuva sınıfın egemenlik aygıtı olarak faşist devlet varlığını devam ettirdiği sürece, değil yerel seçimlerde elde edilebilecek kurum ve mevkiler, parlamentoda çoğunluk ve hükümet olmak bile, Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını elde etmesi anlamında bir şey ifade etmez.
Asıl mesele merkezi iktidardır; bütün iktidarın birleşik devrimle ele geçirilmesidir. Bunun dışındaki her şey, “ıvır zıvırdır”.