Her yerden pis kokular yayılıyor. Yayılan bu koku çürümenin, yozlaşmanın kokusudur. Çürüyen ve yozlaşan kapitalist düzendir. İnsanın insan tarafından sümürülmesine dayanan bu düzen, sömürüyü derinleştirip arttırdıkça çürür.
Bir elin parmaklarını geçmeyen varsılların serveti arşa ulaşırken, 811 milyon insan açlık çekiyor! Dünya Açlık Endeksine göre 41 milyon insan ise açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya! Her gün 12 bin insan açlıktan, yetersiz beslenmeden yaşamını yitiriyor. Bir yanımızda “uzay turistleri” yarışa tutuşmuş, bir yanımızda yüz milyonlar ölümle pençeleşiyor!..
Devletin tepesinden, bin küsur odalı Saray’dan “hayat pahalılığı”, “fahiş zamlar” lafları yükseliyor. RTE, “hayat pahalılığının farkındayız” buyuruyor, “fahiş zamlarla mücadele edilecek” diyor! Sanki tüm mesele kerameti kendinden menkul birilerinin keyfi olarak “fırsatçılık yapması” imiş gibi!
Gençlik, içinde yaşadığımız toplumun bir nüvesi durumunda. Gençlerin yaşadığı ve isyan ettiği her şey, tüm işçi ve emekçi halkların içinde bulunduğu koşulların bir yansıması. Halkların yaşadığı her sorun, yansımasını gençlikte fazlasıyla buluyor. İşsizlik, yoksulluk, barınma...
Her eylem, gösteri, her basın açıklaması polis ablukasında!
İşçiler fabrika önlerinde direniş çadırı kurar, polis-jandarma derhal ablukaya alır. Öğrenciler bir yürüyüş yapar, polis ablukası ve saldırısı gecikmez. Kadınlar isyana durur, derhal polis ablukası!.. Kürt halkının her adımı, her gösterisi, her direniş en katı asker-polis ablukasına alınır.