Nihayet sınıf mücadelesi terminolojisine yeni bir kavram eklendi. İlk defa, bir siyasal partinin bir meseledeki politikasını “utana sıkıla değil”, tırnak içinde söyleyelim “dobra dobra” ortaya koyacağını öğrenmiş olduk.
Evet, “utana sıkıla değil”, utanmadan sıkılmadan, kendine “komünist” diyen, bu kavramı adında taşıyan, haliyle proletaryanın ve emekçi halkların bağımsız sınıf çıkarlarını burjuvazi karşısında kararlılıkla savunması gereken bir siyasal parti, burjuvazinin bir adayını, üstelik gerici bir adayını destekleyeceğini ilan ediyor.
Adıyla sanıyla Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan, en sonunda, işte böyle ilan etti partisinin seçimlerde izlediği politikayı.
“Utana sıkıla değil, açıktan söylüyoruz cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu'na oy vereceğiz.”
Belli ki, birikmiş gazın bir noktadan sonra patlaması gibi, uzun zaman saklanmış gerçek düşüncenin açığa vurulması gibi bir patlamayı ifade eden sözlerdir bunlar. Herkesin bildiği bir “sırrı” gizli tutmanın dayanılmaz ağırlığından kurtulma isteğinin; o ağırlığı taşımanın sınırlarına gelmiş olmanın sonucudur bu patlama. Rahatlamanın dayanılmaz hafifliğidir artık hissedilen. Bundan böyle artık kimse şu soruyu soramaz yeni TKP'ye: “Sahi, 'Erdoğan'ın seçilmesini kolaylaştıracak bir adım atmayız' sözünüz ne anlama geliyor.”
TKP Genel Sekreteri sıfatıyla Kemal Okuyan bu politikayı aylar önce açıklamıştı ve bu politikanın tek anlamı, “Erdoğan gitsin diye” yeni TKP'nin gerici-faşist “Millet İttifakı”nın adayını destekleyeceği idi. Bu politikanın mesajını herkes gibi, hatta herkesten önce burjuvazi almıştı.
Yine de yeni TKP, politikasının burjuva kuyrukçu içeriğini işçi sınıfı ve emekçi kitlelerden gizlemek için, uzun bir süre, “Millet İttifakı”nın adayını destekleyeceğini açıkça ilan etmedi. Süt kasesi etrafında dolanan kedi gibi, sorunun etrafında dolandı durdu.
Fakat bu durum böyle sürüp gidemezdi. Seçimlerin tarihi belliydi ve zaman aralığı gittikçe daralıyordu. Gerçek politikalarını gizlemeyi daha fazla sürdüremezlerdi. “Utana sıkıla değil” veciz ifadesi işte bu durumun, bu çaresizliğin üzerine ve sonucunda geldi.
Peki, başka ne yapabilirdi yeni TKP? Hiçbir şey! Kimseye haksızlık etmemek gerek. Sadece yeni TKP değil, yüzü devrime değil seçimlere dönük olan tüm sosyal reformist partilerin ve dahi onların ayak izinden yürüyen oportünist hareketlerin “Erdoğan gitsin diye” (kabul edelim ki bu ifadeyi yeni TKP'ye borçluyuz) gerici-faşist “Millet İttifakı”nın adayını desteklemekten, başka bir ifadeyle, burjuvazinin bir kesiminin kuyruğuna takılmaktan başka çareleri yok.
Koşulların son derece devrimci olduğu, devrimin geleceğin sorunu değil bugünün sorunu yani güncel olduğu; işçi sınıfının ve emekçi kitlelerin düzenle özdeşleştirdikleri dinci faşist iktidardan, onun başından kurtulmak için şiddetli bir eğilim içinde oldukları koşullarda birleşik devrimin bu toplumsal güçlerine devrimin yolunu, iktidarın zora dayalı bir devrimle ele geçirilmesi yolunu değil ama, parlamento yolunu gösterenlerin kaçınamayacağı trajik bir durumdur bu.
Bu bir eğik düzlemdir ve bu eğik düzleme ayak basan hiç kimse bundan kaçınamaz. Bir sınıfın çıkarlarını savunmak üzere yola çıkıp başka bir sınıfın, üstelik tam karşıt sınıfın çıkarlarını savunma durumuna düşmek, işte bu eğik düzlemin kendisidir. Bugün devrim için savaşmayan, işçi sınıfına, ezilen halklara kurtuluşun her türlü baskı, sömürü, zulümden kurtuluşun tek yolunun birleşik devrim olduğunu; burjuva faşist devleti bir devrimle yıkarak iktidarı ele geçirmenin zamanı olduğunu söylemeyen bir “sosyalist/komünist”, bu eğik düzleme ayak basmış olur.
Bu öyle eğik bir düzlemdir ki, bitiş çizgisinde “politik iflas” yazılıdır. Dün söylediğinizi bugün yalayıp yutmak zorunda kalırsınız. Size “dekoratif” diyen birinin milletvekili seçilmesi için çalışmak zorunda kalırsınız. Dün “ 'kazanacak aday' kriteri bana göre Türkiye'de siyaset kurumunun nasıl bir çürüme ve zavallılık içinde olduğunun kanıtıdır” dersiniz; dün eleştirdiğiniz “kazanacak aday” kavramı yerine, bugün “en gerçekçi aday” kavramını ikame ederek “utana sıkıla değil” açıkça, hani dobra dobra derler ya işte öyle “Kemal Kılıçdaroğlu'na oy veriyoruz” dersiniz.
Bu seçim sath-ı maili öyle bir şeydir ki, dün CHP'nin misyonunu “bugünkü düzeni muhafaza etmek, bu düzenden umut kesilmesini engellemek.” olarak tespit edersiniz, bugün, sadece CHP'nin de değil, Davutoğlu-Babacan-Karamollaoğlu gibi gerici-faşistlerin ortak adayını desteklemek, herkesi de desteklemeye çağırmak zorunda kalırsınız. Evet, başka türlü değil, ancak böyle “CHP'ye ilişkin yanılsamaların önüne” geçebilirsiniz! Ne de olsa siz “ciddi bir siyasi parti”siniz.
Hakikatten “ciddi bir siyasal parti”siniz!
Taylan Işık