Dünyanın her köşesindeki olayları, gelişmeleri dakikasında haber aldığımız günümüzde, doğru bilgi ile yanlış bilgiyi ayırd etmek, ciddi bir sorun haline geldi. Okuduğumuz-duyduğumuz hangi haberin doğru, hangi haberin yönlendirme amaçlı “dezenformasyon” olduğunu anlamak çok zor görünse de, bir o kadar da kolay.

Günümüzde hemen her kesim, hemen her ülke, örgüt, ilgi alanları vb’ne ait web sayfaları, sosyal medya hesapları var. Hiç kimse dünyanın herhangi bir köşesinde olup biteni öğrenmek için sabah ya da akşam saatinde radyo ya da tv’de ajans haberlerini beklemek zorunda değil. Spordan sanata, göçmenlerden savaşa, ekolojiden bilime her alandan her an haber alabilme özgürlüğüne sahibiz.

“Doğru haber”i ulaştırmada en muzdarip olan da sol-sosyalistlerdir, iyi biliriz. Bizim sesimizi, işçilerin, emekçilerin, gençlerin, kadınların, göçmenlerin, yoksulların, bizim coğrafyamızda Kürt halkının, Alevilerin sesini duyurması için burjuva medyaya asla güvenemeyiz. Bunu onyıllar boyu tecrübelerimizle öğrendik. Ve sesimizi duyurabilmek için alternatif üretiriz. Kendi gazetelerimizi, kendi sosyal ağlarımızı kurarız. “Özgür Basın”, “Muhalif Basın”, “Alternatif Basın” deriz kendimize. Peki ne kadar özgürüz? Düşüncelerimiz ne kadar “alternatif” ya da ne kadar “sol”?

Bu hafta “özgür basın”da okuduğumuz iki habere göz atalım istedik. Biraz uzak. Dünyanın iki farklı ucuna, Latin Amerika’ya ve Uzak Doğu’ya gidelim... Biri sosyalizm yolunda ilerlemeye çalışırken emperyalizmin her fırsatta çelme taktığı Venezuela, diğeri onyıllar önce vermiş olduğu özgürlük savaşından sosyalist bir devlet olarak çıkan Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, burjuvazinin kullanmayı çok sevdiği şekliyle Kuzey Kore.

Venezuela’ya bakalım.

28 Temmuz günü Venezuela’da ulusal başkanlık seçimi vardı. Latin ülkeleri, en kaba biçimiyle genelleyecek olursak, yüreği solda atar ve gerilla hareketlerinin beşiğidir. Diğer taraftan da sandığa gittiklerinde yüreklerinden geçeni sandığa yansıtırlar ve en “sol”daki adaya, yüreğine dokunan adaya oy verirler. Ve Venezuela’da Chavez’in koltuğunu ve mirasını devralan Nicolas Maduro, her türden saldırıya rağmen, ABD’nin başını çektiği emperyalistlere boyun eğmeden sosyalist adımlar atmaya çalışıyor.

Ve Venezuela’daki bu son seçimlerde de, Latinlerdeki çoğu seçimde olduğu gibi, önce kukla bir “muhalif” başkan adayı buldular. Parlatmaya çalıştılar. “Diktatörlük altında ezilmiş, özgürlük isteyen mazlum Venezuela halkının umutlarını bağladığı “muhalif lider” Maria Corina Machado öncülüğünde seçime Edmundo Gonzalez Urrutia ile girdiler. Bir muhalefet örgütleseler de, Latinlerdeki en cılız “renkli devrim” girişimi oldu. Buna rağmen eylemler bir haftaya yayıldı, ondan fazla kişi öldü, pek çok kişi yaralandı.

Basınımıza dönelim. “Özgür Basın”dan bir başlık: “Venezuela'da seçim krizi: Protestolar sürüyor, Maduro iktidarı bırakmıyor”. Ve Maduro’nun kendisini yeniden başkan ilan ettiğini söylüyor. Hiç tarih okuması yapmadan, ülkeyi yöneten kişilerin, partisinin görüşlerine, icraatlarına, emperyalizme karşı duruşlarına bakmadan “muhalefet” kelimesini görünce “iktidara karşı” girişilen her eylemi “mübah” ve “haklı” sayabiliyor. “Özgür”, “tarafsız” olmak iddiasıyla yola çıkan gazeteciler, karşı tarafın ne dediğine dahi bakmıyor.

Venezuela’ya “Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti” adını veren ve Simon Bolivar’ın Birleşik Latin Amerika düşünü sürdüren Hugo Chavez, daha 2000’lerin ilk yıllarında emperyalist basına karşı, ezilen Latin halklarının sesini duyurmak için Telesur’u kurmuş, Latinleri bu internet ve televizyon ağı ile birleştirmiştiı. Çok uzağa gitmeye gerek yok, sadece buradan bile Venezuela’da yaşananları görebiliriz. İspanyolca bilmemize de gerek yok, internet aracılığıyla her dili rahatlıkla okuyup anlayabiliyoruz da. Venezuela ve Latinlerde çalışan sosyalist gazetecilerin sosyal medya hesaplarını takip etmek de bir seçenek elbette...

Seçimler tamamlanmadan “muhalif” Amerikancı aday Edmundo Gonzalez Urrutia’nın oyların %67'sini aldığını ilan etmesini seçimin sonucu olarak ele alan “özgür basın”, Machado’nun binlerce destekçisiyle birlikte iktidarın "gasp edilmesine" karşı duracaklarını söylemesini öne çıkarırken, caddeler Chavistaların kızıl renklerine boyanıyordu. Bunun yanı sıra “ABD ve birçok Latin Amerika ülkesi, Gonzalez'in zaferini tanıdı” diyerek, Maduro’ya desteğini açıklayan sosyalist ülkeleri ve onlarca Latin devletini de görmezden geliyorlar.

Bunun yanı sıra CNN ağzıyla devam ediyor ve Venezuelayı tanımlarken “Muazzam petrol rezervlerine rağmen kötü yönetim ve ABD yaptırımları nedeniyle ciddi bir ekonomik krizin içinde bulunuyor. Ülkede temel ihtiyaçlara erişim zorlaşmış durumda ve insan hakları ihlalleri sıkça gündeme geliyor” demeyi ihmal etmiyor, ABD’nin ekonomik ablukalarından, yasaklarından bi haber şekilde...

Dünyanın öbür ucuna gidiyoruz hemen, hakkında en az bilgi sahibi sahibi olduğumuz ülkeye, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ne... Oysa aradığımızda sosyalist Kore hakkında da ne çok haber kaynağı bulabiliyoruz, tüm emperyalist ablukaya rağmen...

“Kuzey Kore’deki yağışlarda 1500 kişi ölmüş olabilir!” diyor haberi yazan gazetecimiz. “Güney Koreli yetkililer, Kuzey Kore'de son günlerde meydana gelen sağanak yağışların ardından ‘ağır can kayıpları’ yaşanmış olabileceğini belirtirken, bir medya kuruluşu 1.500 kadar kişinin ölmüş olabileceğini iddia etti.”

“-mış”lar, “-ebilir”ler ve “iddia”lar üzerine, net bir kaynağı olmadan yapılan haberdeki iddia ise dehşet verici boyutta: “Bin beşyüz kişinin ölümü!”

Haber devam ediyor, “Kuzey Kore devlet medyası Perşembe günü yayınladığı haberlerde, ülkenin kuzeyinde Çin sınırına yakın bazı bölgelerin ‘son zamanlarda sel ve sağanak yağmurdan ciddi şekilde etkilendiğini’ duyurdu.” Ve haberin devamında Kuzey Kore devlet medyasının “herhangi bir can kaybı olmadığını bildirdiği”ni de ekliyor. Ardından muğlaklığa devam ediyor: “Bir yetkili basına yaptığı açıklamada, hasarı değerlendiren Güney Kore Birleşme Bakanlığı'nın ‘şiddetli yağmurun çok sayıda can kaybına neden olduğuna’ inandığını söyledi.”

“Bir yetkili” ve “inandığı”... hatta bu bir yetkili kaynağın inandığına göre kurtarma görevlileri de ölenler arasında yer alıyor “Birkaç helikopterin düşmesi ya da acil iniş yapmaya çalışması nedeniyle, bazı helikopterlerdeki herkesin öldüğü” belirtiliyor.

Vakit geçirmeden Anadolu Ajansı’nın yani Türk devlet medyasının haberine bakıyoruz: “Güney Kore Birleşme Bakanlığı, Kuzey Kore'nin kuzeybatısındaki Sinuiju kentinde şiddetli yağışlar ve sel nedeniyle ölen veya kaybolan kişi sayısının 1000'i aştığını tahmin ettiklerini bildirdi.” diyor ve Güney Kore’nin Yonhap Haber Ajansı’nı kaynak gösteriyor. Habercilik kurallarına uyuyor en azından, haberi nereden okuduklarını, açıklamayı kimin yaptığını, hangi şehirde olduğunu vb habere ekleyebiliyor.Ama yine de yetkililerin "tahminleri..."

Kore Bağımsızlık Savaşı’nın ardından ABD işgali altında kalan, topraklarında sayısız Amerikan füzesi ve üssü olan kapitalist Güney Kore’nin tarafsız ve özgür bir habercilik örneği gösterdiğini düşünmüyoruz elbette. Bununla beraber AA için de aynı şey söz konusu. Güney Kore olsun, Türkiye olsun, Latinlerde Amerikalar Örgütü (OAS) olsun, hepsinin “sahibinin sesi” olduğunu, yayınlarının da buna göre olduğunu söylemek için hiç düşünmeye gerek yok. Uzak Doğu’da Amerikan propagandası için yayın yapan (Kim’in eniştesini köpeklere yedirdiği minvalinde haberler üreten) VOA’ya (Voice Of Amerika Haber Ajansı) değinmeye lüzum bile yok.

Sosyalist Kore’ye en yakın olan ve haberlerine sık sık yer veren Çin Medyası (CGTN) aynı haberi şöyle veriyor: “Kuzey Kore'nin resmi Kore Merkezi Haber Ajansı (KCNA), Cumartesi günü yaşanan şiddetli yağışların Kuzey Kore-Çin sınırındaki Amnok Nehri'nin tehlikeli seviyeyi aşmasına neden olduğunu ve ‘ciddi bir kriz’ yarattığını söyledi. KCNA, Kim'in (Jong Un) kurtarma çalışmalarını ‘mucizevi’ olarak nitelendirdiğini ve bu operasyonlar sayesinde 5.000'den fazla kişinin kurtarıldığını belirtti.”

Basitçe, birkaç kaynağın taranmasıyla ulaşılabilecek daha detaylı bilgiler...

Fazla uzatmış olabiliriz, fazla detaya girmiş olabiliriz. Ancak örneklerde değinmek istediğimiz nokta “Özgürüm”, “Bağımsızım”, “Tarafsızım” diyen medyanın nasıl rahatlıkla burjuva medyanın etkisi altına girebildiği.

“Tarafsız” diye bir şeyin söz konusu olmadığı emek - sermaye çatışmasında, ne yaparsan yap ya emperyalist dünyanın hegemonyası altındasındır ya da bu hegemonyaya karşı mücadele edenlerin!

Sibel Deniz