Bütün sınıflı toplumlarda olduğu gibi, kapitalizmde de toplumsal sistemin çözülmesinin asıl nedeni, sistemin kendi iç çelişkileridir. Bu çelişkilerin gelişip derinleşmesinin belirli bir aşamasında sistem çözülüp dağılmaya başlar. Kapitalizmin sonunu hazırlayan uzlaşmaz iç çelişkiler, maddi koşulların gelişmesiyle birlikte kendilerini açığa vurur ve gelişmelere bağlı olarak günden güne belirginleşip olgunlaşırlar. Sermayeye dayalı bir üretim sistemi üzerinde varolan kapitalizmin yıkımını getiren, bu sistemin iki karşıt sınıfı arasındaki sınıfsal çelişkilerin derinleşmesi ve bu çelişkiler temelinde yükselen sınıf mücadelesidir, sınıf savaşıdır.
Kapitalist üretim biçimi altında yaşanan bütün bir tarih boyunca gerçekleşen ilerleme, bir avuç burjuvanın yararına gerçekleşti. Kapitalizmin daha önceki evrelerinde bu burjuva kesimi, bugüne kıyasla nüfusun biraz daha geniş bir kesimini oluşturuyordu. Ancak sistemin kendi iç işleyişi, sermayenin daha çok elden daha az ele doğru akışını sağlar. Bu da birkaç tekelin yararına bir sonuç yarattı. Bütün bu tarihsel gelişme, karşıt tarafta halk kitlelerinin, milyarlarca emekçinin, üreticinin mülksüzleşmesi, üretim ve geçim araçlarını kaybederek yoksullaşmasını getirdi, yıkımına yol açtı.
Diyalektik her gelişmede olduğu gibi, burada da iki yan var. Olumsuz yanı, büyük halk kitlelerinin, emeğin yıkımına ve yozlaşmasına varırken; olumlu yan ise düne oranla çok daha yüksek bir toplumsal gelişme ve ekonomik evrim yaratması olmuştur. Kapitalist toplumsal sistemin bu çelişkili evrimi, kaçınılmaz olarak onu yıkıma sürüklüyor; bu toplumsal sistem altında gerçekleşen her gelişme, aynı zamanda bu toplumsal sistemi kendi sonuna götürüyor.
Marksist-Leninist yöntem, tarihsel dönemleri ele alırken, o dönemin ekonomik evrimini de ele alıp inceler, olguyu son nedenine, ekonomik temeline kadar çözümler. Her bir olguyu, gelişmeyi onu yaratan döneme özgü evrimsel gelişimi içinde inceleyip çözümlemeyen bir yöntem hem tarihsel değildir, hem de materyalist değildir. Marx’ın yöntemi Kapital’de açıktır. Kapitalist üretim biçiminin evrimini daha doğuşundan başlayarak adım adım işlemiş; kendi işleyiş yasalarını açığa çıkarmış ve temellerine varana dek çözümlemiştir. Marx’ın yöntemi diyalektik materyalist, bilimsel yöntemdir. Marx’tan sonra Lenin, aynı bilimsel yöntemle kapitalizmin bir üst aşaması olan tekelci kapitalizmi, emperyalizmi çözümlemiştir.
Bugünü anlamak için de aynı bilimsel yönteme başvurmak bir zorunluluktur. Emperyalizm, artık 20. yüzyılın ilk yarısındaki emperyalizm değil. Emperyalizmin ekonomik evrimi ve bu temelde yükselen üst yapısı yeni evrede. Bu yeni evre, bütün dünyayı saran derin ve yapısal krizle başladı. Emperyalist-kapitalist sistemin bu büyük ekonomik krizini ve bu temelde yükselen politik toplumsal krizini kavramadan bugünün dünyası açıklanamaz. Bu kavramlardan ne bugün emperyalist-kapitalist sistemin içine sürüklendiği sıçramalı çöküş süreci, ne de bu krizin yol açtığı dünyadaki devrimci durum, ne küresel iç savaş açıklanabilir, ne de kapitalizmden komünizme geçişin, bütün bir tarih tarafından hazırlanan maddi teknik koşulları değerlendirilebilir. Marksist Leninist yöntem olan diyalektik materyalist bilimsel yöntem dışında yaşanan olaylar, olgular, çelişki ve çatışmalar anlaşılamaz, açıklanamaz.
Büyük sanayinin teknik temeli devrimcidir. Bu, genel olarak yaşanan bilimsel teknolojik ilerlemeyle birlikte sanayide muazzam bir gelişme yarattı. Ulaşım ve iletişim araçlarında da buna bağlı olarak devrimsel gelişmeler yaşandı. Gelişmelerin etkisi bunlarla sınırlı kalmadı. Bu gelişmeler, bütün bir kapitalist üst yapıyı değişime zorluyor. Marx’ın “Komünist Parti Manifestosu”nda belirttiği şey, bugün de gerçekleşiyor. “Bütün sabit donmuş ilişkiler, (…) tasfiye oluyorlar. Yerleşmiş olan ne varsa eriyip gidiyor.” Katı olan her şey eriyor, çözülüp dağılıyor. Kapitalist sistem sadece ekonomik alanda değil, politikası, kültürü, sanatı, toplumsal yapısıyla birlikte çözülüp dağılıyor.
Marx ve Engels’in söylediği gibi, ekonomik alt yapı ile üst yapı arasındaki karşılıklı ilişki de son kertede belirleyici olan alt yapıdır. Bu doğru. Ama her şeyi ekonomik alt yapının belirlediği anlamına gelmiyor bu. Bu ilişkide sistem bir defa oturdu mu, üst yapı da alt yapı üzerinde güçlü bir etki kurar.
Tekelci sermaye dünya krizini atlatabilmek, elinden kaçırdığı üretici güçleri yeniden denetimi altına alabilmek amacıyla, dünyanın her yerinde, giderek daha çok askeri ve politik güce başvuruyor. Afganistan, Irak ve Suriye’de uzun yıllara yayılan bir savaş sürüyor. Açık askeri savaş, yerel savaşlar artık eski sonucu vermiyor. Emperyalist ülkeler dahil, dünyanın pek çok yerinde halklar anti-emperyalist, anti-kapitalist mücadeleyi yükseltiyor. Bu gelişmeler karşısında tekelci sermaye, emperyalist ülkeler de dahil, pek çok ülkede devlet terörünü, politik baskıları arttırıyor. Bugün artık tekelci sermaye, krizden son çıkış yolu olan faşizmi kendi merkez ülkeleri de dahil, pek çok yerde uygulamaya koyuyor.
Ancak sermaye, tekeller, burjuva sınıf ne yaparsa yapsın, ekonomik ve toplumsal yıkım her geçen gün daha sarsıcı olarak kendini açığa vuruyor. Emperyalist-kapitalist sistemin kendi yapısından kaynaklanan uzlaşmaz çelişkiler alabildiğine derinleşmiş, bu çelişkilerin yol açtığı çatışmalar da buna bağlı olarak sertleşmiştir.
Devrim, dünyanın her yerinde somut ve güncel bir olgu. Bu nedenle devrim, emperyalizmin merkez ülkelerinde de, uluslararası karşı-devrimin en güçlü olduğu yerlerde de gündeme gelebilir. Devrimin somut koşulları, dünyanın her yerinde olgunlaşmış, devrimci durum yerkürenin her tarafını kapsama alanına almıştır. Dünyada hiçbir yer, artık diğer yerlerden yalıtık değildir. Emek güçleriyle sermaye güçleri arasındaki çatışma uzun zamandan beri küresel iç savaş olarak sürüyor. Dünyada hiçbir yer sermaye için artık güvenli değil. Kapitalizm hızla çöküyor. Sistem çürüyüp dağılıyor. Burjuvazinin kabusu büyüyor. Komünizmin şafağı söküyor.
Özgür Güven