Kapitalizmin dünya krizi derinleşmeye devam ediyor. Bölgesel savaşların biri bitmeden diğeri başlıyor; bütün dünyaya yetecek kadar üretim yapıldığı halde milyonlarca insan yoksulluk, açlık ve sefalet içinde yaşamaya devam ediyor. İklim değişikliği ve çevre felaketlerine varan doğanın yağmalanması, dünyanın geleceğini bile tehlikeye atmış durumda. Kapitalist uygarlık büyük bir süratle tam bir çöküşe doğru sürükleniyor.
Kendi tarihsel sonuna sürüklenen her toplumsal sistem bu iflah olmaz çöküşü yaşamıştır. Şimdi de kapitalizm bunu yaşıyor. Bu kaçınılmaz çürüme, daha önceki toplumlarda olduğu gibi, kendi ifadesini kültürel çürümede buluyor. Doğanın değil, insanın yaptığı her şey bu kültürü oluşturuyor ve çürüme yüzlerce biçimde kendini açığa vurarak sürüyor. Görmek için etrafınıza şöyle bir bakın; mali-ekonomik yaşamdaki açgözlülükte, doymak bilmeyen bencillikte, hırsta, spekülasyonda, kötücül duygularda, kadına, çocuğa, hayvana karşı uygulanan şiddette, taciz ve tecavüzde, başkalarının acıları karşısındaki umursamazlıkta, burjuva ailenin dağılmasında, ahlakta, sanatta, felsefede, her yerde ve her alanda bu çürümeyi görebilirsiniz. Öyle ki, daha düne kadar insanlığın gelişiminden ve refahtan söz eden burjuva ideologlar ve fikir insanları bile, artık geleceğe dair korku verici bir belirsizlikten, karamsarlıktan başka bir şey söylemiyorlar.
20.yüzyılın son çeyreğinde başlayan kapitalizmin dünya krizi, 21. yüzyılda sistemi siyasetiyle, felsefesiyle, ideolojisiyle birlikte tam bir çıkmaz sokağa sürükledi. Bütün bu çürüme ve çöküş, burjuva toplumun çorak, verimsiz fikir dünyasında, ideolojisinde, içi boş manevi değerlerinde ve yaşam biçiminde kendini gösteriyor. Burjuva ideologlar bütün bunları görmezden gelmeye, inkar etmeye çabalasalar da, kendileri de, kapitalizmin kaçınılmaz sonuna doğru sürüklendiğini farkediyorlar. Elbette bunu kabul etmelerini beklemiyoruz. Ancak onlar inkar etseler de bu sistem kendi sonuna doğru sürükleniyor. Zaten ideologlarıyla, stratejistleriyle bütün bir burjuva sınıfın düşünce tarzına, ideolojik politik hattına ve yaşamına damgasını vuran asıl olgu, işte bu durdurulamaz çöküştür. Oysa bu ideologlar ve stratejistler çok değil, bundan otuz yıl önce “tarihin sonu” diyerek kapitalizmin ölümsüzlüğünü ilan ederken başlayan kriz ve çöküş süreci, sistemi büyük bir hızla kendi sonuna sürükledi; tarihin en derinine gidecek olan toplumsal değişim döneminin, yeni bir toplumsal devrimler çağının eşiğine getirdi.
Sistemin çelişkilerinin tam anlamıyla keskinleşip açığa çıkması, çok sürmedi, dünya tam bir kargaşa ve belirsizlik içine sürüklendi; dünyanın önde gelen büyük tekelleri birbirini yutarken, borsadaki iniş çıkışlar, tedarik zincirindeki kopukluklar, resesyonun depresyona varması, artık krizden çıkış yolu kalmadığını gösteriyor. Üretici güçler, kendilerini bir kabuk gibi saran kapitalist üretim biçimini parçalamaya, kapitalizmi yer yer aşmaya başladı.
Bugüne kadar, kapitalizmin yarattığı bütün olumsuz koşullara rağmen, emekçilerin önemli bir bölümü, zorlanarak da olsa yaşamını sürdürmeyi başardı. Ancak şimdi pandemiyle buluşan kapitalizmin küresel krizi buna imkan tanımaz oldu. Bu büyük çaplı ani değişim, emekçi sınıfı ve halkları içinde doğup büyüdükleri burjuva toplumun değerlerini, önyargılarını, yaşam biçimini sorgulamaya, yeniden düşünmeye zorluyor. Tarihin böyle büyük dönemeçlerinde, olağan zamanlarda uzak bir gelecekteymiş gibi görünen, imkansız sanılan pek çok şey birden bire çarpıcı bir şekilde yakınlaşır, mümkün hale gelir.
Pandemi toplumda büyük çaplı bir değişime yol açtı, zaten derin olan kapitalizmin krizini çok daha yıkıcı hale getirdi. Pandemi bütün dünyada en başta emekçi sınıfı vurdu. Burjuva sınıf ve hükümetleri “ekonominin çarkları dönsün” diye önce proletaryayı kurban etti. Ancak salgın proletarya dışındaki emekçileri de vurdu. Kriz o kadar derin ki, burjuva toplumu ayakta tutan orta sınıfların büyük bir kesimi de bundan olumsuz etkilendi, toplumsal yıkım çok daha derin ve yaygın hale geldi. Üstelik kötüleşen, çöken sadece ekonomik-mali durum olmadı. Politik olarak da vaziyet eskisinden çok kötü. Öyle uzaklara gitmeye bile gerek yok. Bizden birkaç örnek durumu anlatmaya yeter: Sermayenin saldırıları alabildiğine şiddetlendi, ağır yasakların yanı sıra en basit ve uyduruk gerekçelerle politikacılar, gazeteciler ve binlerce insan ağır hapis cezalarına çarptırıldı. Kadına karşı şiddet ve kadın cinayetleri yaygınlaşırken, çocuklara yönelik en iğrenç en aşağılık, en alçakça uygulamalar aldı başını gitti. HES’ler , altın arayıcıları, maden şirketleri vb. nedenlerle iyice derinleşen çevre krizi ve diğerleri... Hepsi üst üste binip iç içe geçmiş durumda. Yalnız bu kadar da değil, bütün bu yaşananlara yıkım ve çürümeye karşı ortaya çıkan devrimci öfke... Genel koşullar, bir devrim için bundan daha elverişli olamazdı.
Reformist kokuşmuşluk içinde geçirdikleri on yılların ürünü olan sosyal reformist partilerin ve burjuva sendikaların, sendikacıların önerdikleri hep aynı şey olmayı sürdürüyor: “İnsancıl kapitalizm.” Ufukları kapitalizmin ötesine geçmeyen bu iflah olmaz uzlaşmacılar hareketin yolunu kesmeye, daha ileri gitmesini engellemeye çalışıyorlar. Ancak gelişmeler, yeni bir ivmeyle hız kazanıyor, durum değişiyor. Devrimci fikirler artık toplumda daha çok destek bulurken, sosyalizm yeniden güç topluyor, halkların sempatisini ve desteğini kazanıyor. Sadece pandemiye karşı verdikleri başarılı mücadele ve halk sağlığı için yaptıkları bile, insanların sosyalizmin üstünlüğünü görmelerine, anlamalarına yeterli olabiliyor.
Üretimin toplumsallaşmasının geldiği bugünkü aşamada insanlık kapitalizmin kendilerini sıkıştırdığı dar kabuğa sığmıyor; bu kabuğu parçalamak, eski toplumu yıkmak için her yerde harekete geçiyor. Bizde de emekçiler, kadınlar, Kürt halkı pratikte sokağa yöneliyor, bir süredir eylemlerde artış yaşanıyor. Bu eğilim ve yönelim sadece bizde de değil. Bütün dünyada benzer gelişmeler yaşanıyor; Şili’de, Brezilya’da, Kolombiya’da, Fransa’da, Tunus’ta, Lübnan’da, Hindistan’da ve daha pek çok yerde emekçiler pandemiye rağmen sokağa çıkıyor, eyleme geçiyor.
Emekçi kitlelerin her yerde eski toplumu yıkmak için eyleme geçmesi, büyük bir sıçramanın hemen öncesinde olduğumuzu gösteriyor. Yükselen devrimci dalga, bütün dünyada devrim ve komünizm hareketini daha da ileriye götürecektir.
Burada asıl sorun, öncünün bu devrimci dalgayı karşılayacak beceriyi gösterip gösterememesinde. Emekçi yığınlar, büyük halk kitleleri sokağa çıkarken, önce, kitleleri iktidar hedefiyle sokakta birleştirmeyi başarmalıdır. Bu birleşmeyi başardığı oranda hareket de başarıya ulaşır, dünyanın devrimci dönüşümü gerçekleşir ve “yepyeni bir hayat gelir bizde ve ülkelerde.”
Özgür Güven