Devrimci mücadele bu topraklarda uzun yıllardan beri sürüyor. Bu mücadeleye Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da yaşayan bütün uluslardan ve ulusal topluluklardan işçiler, emekçiler, ezilen sömürülen tüm kesimler katıldı, destek verdi ve bu devam ediyor. Uzun yıllara yayılan devrimci mücadele tek bir hat izlemedi. İnişleri, çıkışları olduğu gibi irili ufaklı pek çok eylem de oldu.
Bu eylemler zaman zaman gündemi belirledi, zaman zaman egemen sınıf olan tekelci burjuvaziye ecel terleri döktürdü. Bu eylemler ve mücadele henüz proletarya ve halklara iktidarı getirmese, istenen sonuca varmasa da, proletarya ve hakların mücadele potansiyelini, mücadeledeki kararlılığını ve devrimdeki ısrarını gösterdi. Mücadelenin hedefleri konusunda da pek çok şeyi açıkça ortaya koydu.
Daha öncesine gitmeye bu yazıda gerek yok. 90'lı yıllardan bu yana yaşanan işçi eylemlerine, daha geniş yığınların katıldığı halk eylemlerine, serhıldanlara, isyan ve ayaklanmalara bakıldığında, ne dediğimiz daha açık anlaşılacaktır. Proletarya ve halkların, emekçilerin istemleri bize yolu gösteriyor. Birkaç örnek: 90'lı yıllara girerken yaşanan Büyük Madenci Yürüyüşü, başta Amed olmak üzere Kürdistan'da pek çok kentte yaşanan ve o döneme damgasını vuran serhıldanlar, Gazi Ayaklanması ve daha yakın zamana gelirsek Tekel işçilerinin aylar süren Ankara eylemi, Marmara bölgesinde başlayan ve bütün otomotiv sektörünü içine alan Metal Fırtına, 2013 Haziran Halk Ayaklanması, bir yıla yakın süren ve Kürdistan'da pek çok kenti kapsayan hendek-barikat savaşları... Ve daha sayamadığımız nükleer santrallerden Karadeniz yaylalarına, zeytinliklere varan dek onlarca irili ufaklı eylem. Bütün bu eylemlerde ifade edilen istemler, bu eylemler boyunca kurulan sosyal ilişkiler ve örgütlenen toplumsal yaşam, geleceğin toplumu hakkında, sosyalizm hakkında herkese ve her kesime bir fikir vermeye yeter.
Bütün bu eylemlerde sınırlı başarılar elde edilse de, proletarya ve halkların istedikleri yaşamı kurmalarının önündeki asıl engel, herkes ve her kesim tarafından açıkça görüldü. Bu engel tekelci sermaye ve faşist devlettir. Sermaye ve devleti, kitlelerin mücadelesini bastırmak, devrimin önüne geçebilmek için her yola başvurdu, başvuruyor. Reform ve çözüm önerilerinden burjuva zora bu zorun en açık biçimi olan faşist devlet terörüne kadar her yöntemi kullandı, kullanıyor. Bu yöntemlerle proletarya ve halkları, emekçileri bölmeye, parçalamaya, güçsüz düşürmeye, devrim yolundan vazgeçirmeye çalışıyor.
Bütün bunlar kitleler arasında faaliyet yürüten Leninistlere, propaganda, ajitasyon, örgütlenme faaliyeti yürüten devrimin emekçilerine yol gösteriyor. İşçi ve emekçiler arasında faaliyet sürdürürken burjuva sınıfın uyguladığı politikalar da, işçi sınıfını ve halkları bölüp birbirine düşürme çabaları da açık ve anlaşılır biçimde anlatılmalı, teşhir edilmeli. Aynı zamanda emekçilerden, işçilerden, halktan gelen sorunlara da ikna edici, tatminkar cevaplar verilmeli. Proletarya ve halklar arasında, emekçi yığınlar arasında çalışanlar bilir, işçiler, emekçiler pek çok şeyi merak eder sorarlar. Bu topluma dair soruların yanında, verilen cevapları, anlatılanları büyük bir ilgiyle ve merakla dinlerler.
Hemen belirtelim, sosyalizme dair anlatılanlar ve açıklananlar kadar, bugünün kapitalist toplumuna dair yapılan değerlendirmeler ve söylemler de önemlidir. Zira geleceğe giden yol bugünden geçiyor. Yani geleceğin toplumu sosyalizm, bugünün toplumu olan kapitalist toplumdan çıkıldığı haliyle kurulacaktır. Bu demektir ki, bugünkü toplumu doğru kavrar ve gerçekçi bir eleştiriye tabi tutarsak, geleceğin toplumu olan sosyalizmi de anlatmış oluruz. Bugünkü burjuva toplum eleştiriye tabi tutulurken, kapitalist özel mülkiyet ve kapitalist toplumun tarihsel ve diyalektik olarak aşılacağını, bunun tarihsel toplumsal bir zorunluluk olduğunu ikna edici olarak anlattığımızda, aslında insanları toplumsal bir devrimin zorunluluğuna ve kaçınılmazlığına da ikna etmiş oluruz. Bu nedenle işçiler ve emekçiler arasında olsun, ezilen ulus olan Kürt ulusu ve diğer ezilen ulusal topluluklar arasında olsun, faaliyet sürdüren Leninistler bugün ve gelecek hakkında konuşurken ikna edici olmalı, değerlendirmelere gereken önem verilmelidir.
Bu faaliyet sırasında proletarya ve halkların, emekçi yığınların dile getirdikleri istemler, nasıl bir yaşam arayışında olduklarını da dile getirir. Proletarya ve halkların istemlerine kulak verdiğimizde, onların sağlık, eğitim, konut, ulaşım, kültür, temiz bir çevre içinde kendileri ve çocukları için gelecek korkusundan uzak bir yaşam istediklerini, yani kendi elleriyle yarattıkları uygarlığın nimetlerinden yararlanmak istedikleri görülecektir. Bütün bu istemlerin çok güçlü bir biçimde sosyalizme işaret ettiği açıktır.
Bu istemler, emekçi yığınların sosyalizm istemlerini ortaya koyduğu kadar bu yaşama erişebilmek için nasıl bir çaba içinde olduklarını, yani içinde bulundukları bugünkü yaşam ve koşulları değiştirme, devrimcileştirme bakış açısına sahip olduklarını da gösteriyor.
Emekçi yığınların, proletarya ve halkların dünyayı değiştirme uğruna gösterdikleri azim ve çabalar, sermayeye dayalı bu üretim sistemini temellerinden sarsıyor. Tekelci sermaye, proletarya ve halkların kendi istedikleri yeni ve özgür yaşama erişebilmek için yükselttikleri mücadelenin, kendi egemenliklerini tehlikeye atabilecek politik bir ortam yaratmasına asla seyirci kalmaz, razı olmaz. Bunu önüne geçebilmek için bütün gücü ve olanaklarıyla müdahale eder, ediyor. Sermaye daha çok şiddete başvurup baskıyı arttırdıkça karşı tarafta da daha büyük bir azim ve kararlılıkla mücadele yükseliyor.
Emek ve sermaye... Bu iki karşıt güç arasındaki bu durum sürgit devam edemez. Bu nedenle proletarya ve halklar, emekçi yığınlar, sürdürdükleri bu mücadeleyi ekonomik talepler ve reformlar alanıyla sınırlamadan sonuna kadar götürmeli, burjuva sınıfın, tekelci sermayenin ekonomik ve politik her alandaki egemenliğine son verecek kendi geleceklerini kendi ellerine almalıdır.
Özgür Güven