Emekçi sınıflar ve ezilenler, toplumsal yaşamı kendi maddi ve manevi ihtiyaçları doğrultusunda biçimlendirmek için siyasi iktidarı değiştirmeleri gerektiğini deneyimleriyle gördüler ve öğrendiler.
Bu noktaya uzun ve meşakkatli bir sürecin sonunda vardılar. Böyle olduğu için de, siyasi iktidarı değiştirmeye yönelik istek ve çabaları direngenlik kazandı. Türkiye ve dünyada, emekçi sınıfların siyasi iktidarı değiştirme mücadeleleri büyük bir ısrar ve direngenlikle sürüyor.
Elbette ki, nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturan emekçi sınıflar içinde, siyasi iktidar değişiminin anlamı üzerine kavrayış farkları vardır. Ki bu da doğaldır. Büyük kitleler hiçbir zaman homojen bilince sahip olmamıştır.
Emekçi sınıfların en geniş kitlesinin siyasi iktidar değişiminden anladığı, devleti yönetecek kişi ve kurumların değişimidir. Ki bunu, ortalama bilinç düzeyi olarak ifade edebiliriz. Ortalama bilinç, esas olarak hükümet edecek parti ve kişilerin değişikliğinde ifadesini bulsa da, sadece kabine üyelerinin değişiminden bugün yaşanmakta olan parlamenter sistem-başkanlık sistemi tartışmalarına, devlet yönetiminde hangi kurumların öne çıkacağından hangi yeni kurumların devlet yönetimine dahil olacağına kadar uzanan geniş bir yelpazeyi kapsar. Anlaşılacağı üzere ortalama bilince sahip geniş emekçi kitlesi farklı fikirlere sahiptir. Lakin, tüm bu fikirler arasındaki fark biçimseldir. Böyle olduğu içindir ki, ortalama bilincin kavradığı anlamda siyasi iktidar değişimleri zaman zaman gerçekleştiği halde, emekçi sınıflar arzuladıkları maddi ve manevi yaşam koşullarına ulaşamamışlardır. Bu da, emekçi sınıfların siyasi iktidar değişimine dair kavrayışlarının, yaşadıkları deneyimlerin ışığında sürekli değişimine daha köklü değişimi ifade eden fikirlere doğru evrilmesine neden olmuştur. Böylece ortalama bilinç, her geçen gün daha fazla devrimci bilince doğru yakınlaşmıştır. Onun etkisine daha açık hale gelmiştir.
Emekçi sınıfların görece daha küçük bir kısmını oluşturan devrimci kitleler nezdinde ise, siyasi iktidar değişimi, devleti yönetecek kişi ve kurumların değişimi değildir. Devlet denen aracın ve bu araca hakim olan sınıfın değişmesi demektir esas olarak. Başka bir ifadesiyle, sermayenin toplum üzerinde egemenlik kurmasına ve bu egemenliğini korumasına hizmet eden tüm siyasi kurumların (ki burjuva devlet de siyasi bir oluşumdur) ortadan kaldırılması ve emekçi sınıfların çıkarlarına uygun yepyeni siyasal kurumların (ve doğal olarak devlet yapısının) oluşturulması ve bu sayede emekçi sınıfların siyasi iktidarının sağlanmasıdır. Bu, devrimci bir bilinçtir. Ve bilinir ki, emekçi sınıfların genel kitlesine oranla küçük bir kitlenin sahip olduğu bilinçtir bu.
Devrimci kitle görece küçüktür ama tarihin asıl yapıcıları da onlardır. Önemli olan, devrimci kitlenin, tarihin yapıcısı olma gücüne, etkinliğine ve büyüklüğüne ulaşıp ulaşmadığıdır. Ve bizim buna vereceğimiz cevap; ulaştığıdır. Uzun yıllardır sürdürülen sosyalist faaliyet, devrim mücadelesi ve iç savaşların öğreticiliği sayesinde dünyada ve Türkiye’deki devrimci kitlenin gücü, etkinliği ve büyüklüğü; ortalama bilince sahip daha geniş emekçi kitleleri yönlendirecek, üzerlerinde hegemonya kuracak düzeye ulaşmıştır. Gezi’de ve dünyanın dört bir yanındaki ayaklanmalarda bunu açıkça gördük. Bu durum, politikada ve taktik üretirken üzerinde hareket edilmesi gereken nesnel gerçekliktir. Ve bu gerçeklik temel alınmadan, tarihin etkin ve devrimci yapıcısı da olunamaz.
Yaşanmakta olan bu sürecin özeti şudur. Genel toplumsal psikolojiyi belirleyen, siyasi iktidarı değiştirme isteği ve çabasıdır. Bu bir olgudur. Geniş emekçi kitlelerin bilinci, giderek, görece daha küçük olan devrimci kitlelerin bilincine yaklaşmaktadır. Bu da bir olgudur. Devrimci kitlenin büyüklüğü, gücü ve etkinliği ise artmakta ve giderek daha büyük kitleleri hegemonyası altına alacak boyuta ulaşmaktadır. Bu da bir başka olgudur. Nicelik niteliksel olarak gelişmekte, nitelik ise niceliksel olarak büyümektedir. Bu olguların ortaya koyduğu nesnel durumun sınıf mücadelesi açısından anlamı ise, devrimci kitlelerin (genel toplumsal psikolojiyi belirleyen siyasi iktidarın değiştirilmesi isteği ve çabasına kendi cephelerinden müdahale etmeleri durumunda) istedikleri sonucu hızla almaları için önlerinde büyük bir olanak bulunduğudur. Bu nesnel koşullarda devrimci kitleler siyasi iktidarı değiştirme hedefiyle harekete geçtiğinde, halkın bir bölümü onları takip edecek geri kalan ise en azından devrimci kitlenin karşısına çıkmayacaktır. Bir halk devrimi için nesnel ve psikolojik koşullar mevcuttur.
Bu nesnel gerçekliğin farkında olan iki güç var. Burjuva güçler ve leninist güçler. Burjuvazi durumun farkında olduğu içindir ki, toplumsal psikolojiyi etkisi altına almış olan siyasi iktidarın değişmesi isteği ve çabasının savunuculuğunu yapmaya çalışıyor. Hatta bu savunuculuğu en ileri düzeyde kurgulayarak parlamenter sistem, başkanlık sistemi, yeni anayasa ve hatta şeriat düzeni gibi biçimler altında kendini köklü sistem değişikliği savunucusu gibi göstermeye çalışmakta. Halktan yükselen siyasi iktidarın değişmesi isteği ve çabasını, kendi sınıfsal çıkarlarıyla çerçeveleyip bu çerçeveyi de emekçi sınıflardaki ortalama bilince onaylatarak, halkı kendi siyasi iktidarı altında tutmaya devam etmek istiyor. Bu sürecin bir detayı olmak kaydıyla, burjuvazinin bu süreci, aynı zamanda kendi iç iktidar mücadelesinin bir aracı olarak kullanmaya çalıştığını da not düşelim.
Proletaryanın devrimci sınıf partisi de nesnel durumun farkında. Bu yüzdendir ki, mevcut siyasi iktidarın bir devrimle yıkılarak politik zeminin temizlenmesi ve bu temizlenen zemin üzerinde halkın iktidarının kurulmasını günün en temel sorunu olarak öne çıkarmaktadır. Ve bu amaçla, devrimci kitlenin önüne iki ana hedefi gerçekleştirmeyi koymuştur. İlki, sokak mücadelesini tüm biçimleriyle yükseltmek ve bu mücadeleyi vermek için gerekli örgütlenmeleri oluşturmak. İkincisi ise, işçi ve halk temsilcileri konseylerinin ve geçici devrim hükümetinin kurulması.
Devrimci kitleler bu iki temel hedefi gerçekleştirdikleri ölçüde, gerçek anlamda siyasi iktidar değişiminden ne anlaşılması gerektiğini somutlamış, gerçekliğini algılanabilir kılmış olacaklardır. Ve dahası, savundukları siyasi iktidar anlayışını somutladıkları için de, geniş emekçi yığınlar üzerinde hızla etkinlik kuracaklardır. Böylece devrimci kitle, halktan yükselen siyasi iktidarın değiştirilmesi isteği ve çabasını, emekçilerin sınıfsal çıkarlarıyla çerçevelemiş ve etkileme gücünü zayıflatmış olacaktır. Devrimci kitleler, konseyler aracılığıyla geniş yığınları yönlendirebildikleri için de, bir halk devrimi için gerekli son adımın atılacağı noktaya da ulaşılacaktır.
Öyleyse diyebiliriz ki, emekçi sınıfla burjuvazi arasında sürmekte olan savaşın sonucunu belirleyecek olan, kitlelerin gerçek mücadeleci güçlerinin bu hedefleri ne kadar destekleyeceğidir. Tarihsel sorumluluklarına ne kadar uygun davranacaklarıdır. Devrimci kitlelerin bu hedefler doğrultusunda seferber olabilmesi için ise, leninistler olarak devrimci kitlelerle bağlarımızı daha fazla sağlamlaştırmak ve genişletmeliyiz. Bu hedeflerin mümkün olduğunca çok bilinmesini ve anlaşılmasını sağlamalıyız. Devrimin gidişatını ve sonucunu bu çaba belirleyecektir.
İ.Cevat Çetiner