Ortalama solun şu anki halini bir akıl tutulması olarak mı yoksa can çıkar huy çıkmaz şeklinde mi tanımlamak lazım. Biz durumu anlatalım kararı siz verin.
Bu durumun evveliyatı yani öncesi olmakla birlikte görünür hale gelmesi, Kılıçdaroğlu’nun liderliğindeki CHP’nin Ankara-İstanbul yolunda arz-ı endam etmesi ile oldu. Bir de baktık ki ÖDP’sinden Hazirancısına, emeğin sermayeye karşı mücadelesini her şeyin önüne koyduğunu iddia eden EMEP’inden ulusal inkara-asimilasyona karşı mücadeleyi bayrağının en üstüne yazmakla övünen HDP’sine kadar hepsi CHP’nin peşine takılıverdi. Peki CHP nedir, neyi savunur?
Terörle mücadele için hangi desteği istediniz de vermedik diyerek özgürlük ve demokrasi mücadelesine karşı her şeyi yapmaya hazır olduğunu söyleyen bir partidir. Mustafa Suphilerin katledilmesinin altında imzası olan, Nazım Hikmet gibi bir çok komünisti işkenceden geçirip, zindana atmış bir partidir. Diyanet işlerini kurarak pan-islamizmi devlet politikası haline getirmiş, farklı inançları katliamlardan geçirmiş bir partidir. Sermayenin emek üzerindeki egemenliğini sağlamak için aceleyle İzmir İktisat Kongresini toplamış partidir. Devleti ulusal inkar, asimilasyon ve işgale dayalı olarak kuran partidir, vs. vs. CHP’nin tarihi ya da geçmişi diyelim, böyle.
Bu yürüyüşle birlikte Özgürlükçü Demokrasi gazetesinde özetle, “CHP HDP ile ittifak yapmazsa iç savaş çıkar. Bunu önlemek için ittifak kurulmalıdır.” şeklinde yazılar daha sık görülmeye başlandı. Öncelikle tüm bilimsel tartışmaları bir kenara bırakıp şunu sormak geliyor insanın içinden. Kürdistan’da çok kısa zaman önce kadınların, çocukların, yaşlıların, gençlerin yaşamlarını yitirmesinin nedeni bir deprem miydi? Sayfalarında buralarda yaşanan acı ve kahramanlıkları anlatan bir gazetenin savaş gerçekliğinin inkarına gözlerini kapaması nasıl mümkün olur? Şimdilerde seslendikleri “Vicdan” kabul eder mi bunu?
Vicdanla devrim mücadelesini anlamlandırıp açıklamak mümkün değildir elbet. Biliyoruz. Öyleyse devrimin teorisi ve pratiğiyle ilgilenen herkesin bildiği iki gerçekliği hatırlayalım. Birincisi, iç savaşın sınıf savaşının en ileri biçimi olduğudur. İkincisi özgürlük mücadelesine sınıf perspektifiyle bakmayanlar dahi bilir ki, iç savaştan geçmeden başarıya ulaşmış tek bir devrim bile yoktur. Dolayısıyla emeğin kurutuluşunu, demokrasiyi, ulusal kurtuluşu isteyen herkesten ne beklenir? İç savaştan kaçınmanın yollarını araması değil. Başlatmanın, varsa da kazanmanın yollarını araması değil mi? Tamam, Sarısözen gibi bazı aklı evveller kaçmanın yolunu arıyor da Ö. Demokrasi nasıl olur da inkarcı-asimilasyoncu devleti kurtarmaya yönelik akıl üretenlere, katilleriyle kucaklaşmayı önerenlere sayfalarında yer veriyor. Sormak gerekiyor, “şimdi devrim zamanı” değil miydi?
Bu duruma bakılırsa sadece korku ve cesaret değil akıl tutulmasında da bulaşıcı bir yön var!
Evrensel gazetesinde bir EMEP yöneticisi bakın ne diyor: “Sırrı kardeşimiz de CHP’den özeleştiri beklediğini açıklamıştır. (...) Şimdi yürüyüşü olumsuzundan tartışıp tartıştırmak, güçten düşürmek mi gerekir, tersi mi (...) Yapılması gereken, iktidara karşı hak ve demokrasi mücadelesinin güçlerini daha çok birleştirip ilerletmek değil midir?”
Sermayeye karşı mücadele ettiğini göğsünü yumruklayarak haykıran EMEP’in CHP ile ittifakı savunmasına ne demeli? Yoksa CHP sermayenin partisi değil mi? Yoksa CHP’yi destekleyen sermaye işçi dostu mu? Ya da sermaye ne zamandan beri “hak ve demokrasi” mücadelesinden yana?
Gelin bir de diğer açıdan bakalım. Acaba ortalama solda yaşanan bir akıl tutulması değil de, huylunun huyundan vazgeçmeme hali mi?
90’ların ilk yarısı, DYP-SHP (CHP) hükümeti iş başında... Kayıplar, infazlar, Sivas’ta insanların yakılması, Kürdistan’ın yerle bir edilişi yaşanıyor. Yani bugün birilerinin korkuyla andıkları 90’lı yıllar yaşanıyor. Tüm bu zulüm ve katliamlar halka hükümet ortağı olan SHP (CHP) üzerinden kabullendirilmeye çalışılıyor. Olası tepkiler onun aracılığıyla sönümlendirilmeye çalışılıyor. Peki bilin bakalım SHP (CHP)’yi seçimlerde destekleyen kimdi? Denebilir ki herkesin hata yapma hakkı var. Olabilir tabi. Ama yaşananları biraz daha hatırlayalım.
Bu dönemde Leninistler, “Kürdistan faşizme mezar olacak” şiarıyla SHP’yi hedef almaya başlıyor. SHP’nin “solculuğunun” toplum tarafından tartışılıp aşılmasının imkanını yaratıyor böylece. Peki SHP’yi sahiplenip Leninistlere saldıranlar kim oluyor: Ortalama sol.
Biraz daha geriye gidelim. Bilinir ki 12 Eylül askeri faşist darbesini ortalama sol zamanında çözümleyip halkı zamanında mücadeleye çağıramamıştır. Peki neden? Tarihte biraz daha geriye gidelim, anlaşılacaktır.
1970’li yıllar. Ortalama solun gözünde CHP ilerici bir partidir. Nerden mi çıkarıyoruz. CHP’nin seçim kazanması için ortalama solun dağa taşa Ecevit yazmasından. Leninistler ise. CHP kuyrukçuluğunu mahkum edip bağımsız sosyalist aday çıkarınca, tıpkı 90’larda olduğu gibi, CHP’den önce ortalama solun saldırısına maruz kalacaktır.
70’li yıllardan devam edelim. Ortalama solun ağzından, “ordu gençlik el ele milli cepheye” şoven sloganının eksik olmadığı yıllardır.
Peki tahmin edin bakalım, 70’lerden bu yana ortalama solun en kesintisiz çalışma yürüttüğü yer neresi olmuştur? CHP... CHP’nin mahalle, ilçe, il ve gençlik kolları içinde çalışmak, ortalama solun değişmezi olmuştur. Bunu yapmayan Leninistlere garip garip bakılırdı, bakılıyor halen.
Biraz daha geriye gidelim. 1960 askeri darbesini ortalama sol, “anti-emperyalist” ve “ikinci Kuva-i Milliye hareketi” olarak görüp selamlayacaktır.
Şimdi baştaki sorumuzu yineleyelim. Ortalama sol akıl tutulması mı yaşıyor, yoksa huylu huyundan vazgeçmez hali mi var?
Ve son olarak şunu belirtelim. 60’lı yıllardan bu yana CHP’nin etrafında dönüp duran ortalama sola baktığınızda şu iki olgudan en az birine sahip olduğunu görürsünüz.
Birincisi, Türkiye’de sermayenin iktidar olduğunu kavrayamayışı. Bilindiği gibi, Türkiye’de burjuvazi, feodalizme karşı burjuva demokratik devrime girişmeksizin kapitalizmi egemen kılmıştır. Yani kapitalizmin gelişimi evrimci tarzda olmuştur. Bu ise ortalama solda, burjuva demokratik devrimi tamamlama fikrinin bir saplantı haline gelmesine neden olmuştur. Dolayısıyla kapitalizmi yani egemen olan üretim biçimini yok etmeyi hedefe almayan yani anti-kapitalist olmayan bir halk devrimi savuna gelmişlerdir. Böylece kapitalizmi hedefe almayan, burjuva demokratik devrimi tamamlamayı hedefe alan bir mücadele pratiği doğmuştur. İşte bu, ortalama solu, burjuvaziyle (onun çeşitli partileri aracılığıyla) ittifak arayışına sokan nedenlerden biridir. Ortalama sol, burjuvaziye karşı bir burjuva demokrasi için mücadele etme arayışına düşmüştür. Bu ortalama solu burjuvaziye yedeklemekle kalmaz, aynı zamanda tüm radikal söylemine-pratiğine rağmen reformizme götürmektedir.
İkincisi, Kemalist harekete yönelik yaklaşımdır. Ortalama sola göre Kemalist hareket küçük burjuva, ilerici, anti-emperyalisttir. Birinci kuva-i milliye hareketi yarı yolda kalmıştır ve onu kaldığı yerden alıp amacına ulaştırmak gereklidir! Peki Kemalist hareket kendini nerede somutlamaktadır: Ordu ve CHP! İkisinin de zaman içinde emperyalizmle işbirliğine girdiğini söyleseler de, bu damarın onlarda var olduğuna da inanırlar. Dolayısıyla kendini ikinci kuvva-i milliyeci olarak gören ortalama sol, gözünü CHP ve ordudan bir türlü ayıramaz. Buralardan gelen en ufak bir işaretle peşine her daim takılmaya hazırdırlar. 1960 ve 1971 darbelerine ilişkin körlük burdan gelir. Bu durum ortalama solu burjuvaziye yedeklemekle kalmaz, aynı zamanda, tüm radikal söylem ve pratiklerine rağmen reformizme götürmektedir.
Kemalist hareketin ilerici görülmesi, teşhirini de engellemiştir. On yıllar boyu ilericilik misyonu bu gerici burjuva harekete yüklenmiş ve bu, sosyalizm adına yapılmıştır. Ortalama sol Kemalistleri halka ilerici olarak göstererek, halk üzerinde Kemalist burjuva hegemonyanın pekişmesini sağlamışlardır. Eğer bu zihniyet olmasaydı, Kemalist düşüncenin halk üzerindeki politik etkisi de bu kadar uzun sürmezdi.
Bu etki 90’ların ikinci yarısından itibaren, gelişen iç savaşın etkisiyle karılmaya başladı. Gezi ve referandum bu kırılmayı pekiştirdi. Zaten bu görüldüğü içindir ki, bu hegemonyayı yeniden kurmak için yürüyüş başlatıldı. Ortalama sol bir kez daha, sosyalizm adına buna katkı sunuyor. Ama halk gerçeğin bilgisine kanı ve canı pahasına ulaşmıştır. Dolayısıyla CHP’yi düştüğü çukurdan çıkarmak için el uzatanların o çukura düşmesine acımayacaktır.
Türkiye ve Kürdistan halklarının ve devrimci çevrelerin Kemalist etkiden kurtulamamasının yaşanan tüm acıların en önemli nedeni olarak gören UKH’nin günü birlik çıkarları uğruna ölüyü diriltmeye çalışması ise tarihsel bir hata olacaktır. Solun ve halkın başına yeniden bela edilmesine meşruluk kazandıracak yaklaşımlar tarihsel bir hata olacaktır. Gezi de yapılan tarihsel hatadan daha büyük bir hata olacaktır. Stratejik kazanımlar taktiksel politikalarla heba edilmemelidir. Kürt halkının özgürlük ve demokrasi için ittifak gücü, devrim ve özgürlükten yana olan Türkiye halklarıdır.
İ. Cevat Çetiner