31 Ağustos’ta Evrensel gazetesinde, FARC’ın uzlaşmacı liderliğiyle yapılan bir röportaj yayınlandı. Röportaj, bir kısım kadronun, “savaşma iradesi varsa kazanma umudu vardır” diyerek, yeniden silahlı mücadele kararı almasından hemen sonra yayınlandı. Röportajın yayınlanma zamanı elbette tesadüf değil.
Röportajdan, FARC’ın uzlaşmacı liderliğinin barışçıl ve sıkı legal gelişmeden yana olduğu ve bunu tutkuyla savunduğu çok açık biçimde görülüyor. Barışçıl gelişmeden yana olan FARC liderliği, Kolombiya devletine ve egemen sınıflarına karşı tüm ruhuyla isyan etmekte, politik özgürlüğü ve gelecek nesiller için iyi bir yaşamı canı gönülden istemektedir. Bu konudaki iyi niyetlerinden şüphe duymak aklımızın ucundan bile geçmez. Böyle olmasaydı, 50 yıllık iç-savaşın sürdürücüsü olmazlar, yaptıkları anlaşmanın, “potansiyel olarak temsil ettiği dönüşümlerin yeni nesiller için arzulanan geleceği” ifade ettiğinin altını özenle çizmezlerdi.
Ama sorun şu ki, öte yanda, oligarşinin (FARC, Kolombiya egemen sınıflarını ve onların devletini bu şekilde tanımlıyor) tam da özgürlüğe doğru her gelişimi yasakladığı, baskıladığı ve kana boğduğu için oligarşi olduğu gerçekliği durmaktadır.
Dolayısıyla, barışçıl ve sıkı legal gelişmenin önündeki yapısal sorunlar ortadan kaldırılmadan yani oligarşiye son verilmeden barışçıl gelişmenin mümkün olduğunu savunmanın tutarsızlık olduğunu gören herkes, FARC’tan şu sorunun cevabını bekliyor: nasıl olacak? Özgürlüğe doğru her gelişmeyi kanla boğan oligarşi varlığını korurken, nasıl olacak da barışçıl ilerleme yolundan politik özgürlük ve yeni nesiller için arzulanan gelecek sağlanabilecek?
Elbette bu çelişkili durumun en fazla farkında olan da, FARC’ın uzlaşmacı liderliği. Öyle ya, yeni nesiller için arzulanan bir gelecek için 50 yıl önce yola çıktıklarında, bunu barışçıl gelişme yoluyla yapmalarının yapısal sorunlar nedeniyle mümkün olmadığını söyleyip silahlı mücadeleyi bizzat kendileri savunmuştu. Ve 50 yıl boyunca savaşı devam ettiren ve emekçi sınıfları bu bilinçle eğiten de bizzat kendileriydi.
Uzlaşmacı FARC liderliği, kendini bu çelişkili durum içinden, “çatışmayı ortaya çıkaran ve ekonomik, politik, sosyal anlamda yarım yüzyıldan fazla sürmesine neden olan yapısal boyutlara yönelik çözüm konusundaki içeriği açısından iyi bir anlaşma” yaptıklarını söyleyerek kurtarmaya çalışıyor.
Yani silahlı mücadeleyi zorunlu kılan yapısal sorunların (oligarşinin) ortadan kalkmadığını ama bu yapısal sorunların ortadan kaldırılacağına dair kendilerine söz verildiğini (anlaşma imzalandığını) ve bu söz üzerine sıkı legal gelişme yoluna girdiklerini büyük bedellerle 50 yıl boyunca elde edilen devrimci olanakları ve araçları bu söz üzerine tasfiye ettiklerini söylüyorlar. Bu şekilde kendi iç tutarlılıklarını inşa etmeye çalışıyorlar, halkın da, bizlerin de buna inanmasını bekliyorlar.
Doğrusu iyi pazarlık! Bir miktar kıytırıktan reform (ki çoğu zaten devrimci mücadelenin baskısıyla fiilen elde edilmiş şeyler) ve bolca reformlar üzerine gevezelik hakkı! Karşılığında, devrimi zafere götürecek ve güvencesi olacak tüm devrimci olanak ve araçların tasfiyesi. Ne güzel pazarlık!
Evet, uzlaşmacı FARC liderliği, Kolombiya’nın ekonomik ve siyasal hayatını egemenlikleri altında tutan ve 50 yıl boyunca bu durumlarını korumak için ülkeyi kana boğanların; bununla yetinmeyip, Kolombiya’yı Latin Amerika’daki demokratik ve devrimci her gelişmeye karşı mücadelenin üstü haline getirenlerin, kendilerinin tasfiyesine yol açacak bir anlaşmaya, bir kağıt parçasına, bol keseden verilmiş reform sözlerine sadık kalacaklarına inandıklarını söylüyorlar. Ve onlara, inanmamızı bekliyorlar. Güler misiniz ağlar mısınız! Bir çocuk kadar saf olanların bile inanmayacakları bir söze inanmak ve inanılmasını istemek, sorgulanmaya muhtaç bir durum değilse nedir?
Ki Kolombiya halkı da bu durumu sorguluyor ve anlaşmadan sonra desteğini FARC’tan çekiyor. Bu durumu şöyle itiraf ediyor uzlaşmacı FARC liderliği; seçimlerde “çeşitli faktörler olumsuz rol oynadı... Buna hükümetin anlaşmayı uygulamaması nedeniyle sosyal tabanımızda oluşan kafa karışıklığı da eklendi, önemli bir bölümü şüpheye düştü ve oy kullanmadı.”
Uzlaşmacı FARC liderliği halkın kendilerine olan desteğini geri çekmesini kafa karışıklığı olarak göstermeye çalışıyor ama “savaştan nemalanan güçler ulusal siyasi iktidardaki yerlerini ve toprak iktidarlarını koruyorlar ve bundan vazgeçeceklerine dair bir işaret de göstermiyorlar” diyerek, halkın kafasının hiç de karışık olmadığını, yaşananları doğru kavramakla kalmayıp aynı zamanda tavır aldığını da aynı röportaj içinde itirafa etmiş oluyor aslında.
Halkın kafası niye karışık olsun ki. Anlaşmadan sonra 500’ü aşkın toplum lideri ve 150 gerillanın öldürüldüğü ve yıllardır halkın denetimi ve kullanımında olan toprakların egemen sınıflar tarafından işgal edildiği bir yerde halkın kafası niye karışık olsun ki. Özgürlüğün düşmanı oligarşi, olduğu yerde dururken, halkın kafası niye karışık olsun ki.
Anlaşmadan sonraki 3 yılda yaşananlara ve halkın tavır alışına rağmen ve bunların uzlaşmacı FARC liderliği tarafından da görülmesine rağmen, halen barışçıl gelişme yoluna bağlılığın ilan edilmesi, barış anlaşmasının imzalanmasının nesnellikle bir ilgisi olmadığını dolayısıyla devrimci olanakların tasfiye edilmesinin de çocuksu bir saflıktan kaynaklanmadığını gösteriyor. Yani kimsenin kafası karışık değil. Kolombiya halkının da, Kolombiya oligarşisinin de, uzlaşmacı FARC liderliğinin de.
Eğer yukarıda aktardığımız tespitler yapılıyor ve bu tespitler, “... Anlaşmanın, bütünleyici kırsal reform ile yasa dışı uyuşturucular sorununu içeren 1. ve 4. maddeleri hiç hayata geçirilmedi. Bu maddeler, tarımsal alandaki yapısal eşitsizliklerin çözülmesi amacını taşıyorlardı. Yine 2. maddenin uygulanmasıyla politik katılım ve demokratik açılımın gerçekleştirilmemesi, ki bununla alternatif güçler için daha dengeli bir politik senaryonun yaratılması planlanıyordu. Bir diğeri, anlaşmanın 3. ve 4. maddesinin eksik ve deforme edilerek uygulanması. Bu madde güvenlik garantilerini ve paramilitarizme karşı mücadeleyi içeriyordu” diyerek daha da açımlanıyorsa; yani anlaşmanın daha mürekkebi kurumadan çöpe gittiği kabul ediliyorsa ve bunlara rağmen halen barışçıl gelişme deniliyorsa, bu da bize çok rahatlıkla barışçıl gelişmenin olanaklı olduğuna inanıldığı için silahlı mücadeleye son verilmemiştir deme hakkını tanır. Bu bir niyet okuyuculuk değil, somut olguların gösterdiği bir gerçekliktir. Peki öyleyse gerçek neden nedir?
Bu sorunun cevabını, yeniden silahlı mücadele kararı alanlar vermiş. Şöyle diyorlar: “Savaşma iradesi varsa kazanma umudu vardır”. Bunu söyleyerek, FARC’ın uzlaşmacı liderliğinin savaşma iradesini kaybettiğini söylemiş oluyorlar. Mesele tam da budur. Uzun iç savaş FARC liderliğini yorgun düşürmüş ve savaşma iradelerini bitirmiştir. Savaşma iradesini yitirme, uzlaşma iradesinin geliştirilmesinin yolunu açmıştır. Dolayısıyla uzlaşmak ve devrimci olanın tasfiyesini sağlamak için yol, yöntem ve bahane aranır hale gelmiştir. Ve Kolombiya egemen sınıfları ve sırtlarını dayadıkları ABD emperyalizmi, aranan yol, yöntem ve bahaneyi barış anlaşmasıyla uzlaşmacı FARC liderliğine sunmuştur. Politik çevirme saldırısına, savaşma iradesi kalmayan FARC liderliği teslim olarak tüm devrimci olanakları tasfiye etmiştir. Ve ellerinde, hükümete, “anlaşmayı yerine getirme konusundaki siyasi ve ahlaki sorumlulukları”nı hatırlatmaktan başka bir şey kalmamıştır. Eminiz ki Kolombiya burjuvazisi, ahlaki sorumluluklarını yerine getirip anlaşmaya uymaları hatırlatıldıkça korkudan tiril tiril titriyordur!
Lenin, barışçıl gelişmeyi savunmakla otokrasinin (faşizmin, oligarşinin vb) varlığı arasındaki çelişkinin; barışçıl gelişmeyi savunanların düşüncelerine olağanüstü tutarsız, yalpalayan ve güvensiz bir karakter kazandırdığını söyler. Peki, barışçıl gelişmenin mümkün olmadığını göre göre bunu savunmak, insana nasıl bir karakter kazandırır?
İ.Cevat Çetiner