6 Mayıs tarihli Cumhuriyet gazetesinde Orhan Bursalı, CHP tabanındaki yüzbinlerin dillendirdiği düşünceleri aktarıyor.
“... Birisi saldıracak diye demokratik hakkını kullanmayanların ülkesini mi bize layık görmektedir Kemal Bey?”
“...YSK önünde protesto gösterisi yapmaya çağırıyorum diyemedi. Eğer sıcağı sıcağına böyle bir çağrıda bulunsaydı, sadece Ankara'da ve İzmir'de bile 10 milyona yakın insan sokaklara dökülür, her şeyi bir anda değiştirirdi. Eğer halk sokağa dökülürse kan dökülürmüş, bir palavradır. Belki münferit saldırılar olacaktı ama asla evet oyu verenler sokağa falan dökülmeyecekti. Onlarda böyle bir kültür, bilinç, cesaret ve ideolojik bağlılık yoktur...”
Bunlar ne anlama geliyor?
Bir; devrimin toplumsal tabanının en geri, en statükocu kısmının dahi demokrasinin sokaktan geçtiğini anlamış ve kabul etmiş olduğu.
İki; sokakta demokrasi mücadelesi vermenin bir bedeli olduğunu bildikleri ve bunu göğüslemeye hazır hale geldikleri anlamına geliyor.
Bu gerçeklik ortadayken, kendisine devrimciyim diyenlerin gerek 16 Nisan akşamı gerekse de 1 Mayıs'ta ne yapması beklenir?
Tutarlı, ısrarlı ve kararlı bir şekilde kitleleri sokağa çağırması değil mi? Çünkü devrimciler bilir ki, bu koşullarda sokaklarda yaratılacak devrimci atmosfer, düzenle hesaplaşma hamlesi; bu yığınları bir mıknatıs gibi kendine çekecektir. Böylece bir toplumsal devrim için sokaklarda kurulması gereken en geniş en kitlesel birlik sağlanmış olacaktır.
Peki ortalama sol ne yaptı?
Bir Mayıs’ta Bekogillerin ardına sığınarak açıktan bu sorumluluktan kaçtı. Hamasetle geçiştirdi 1 Mayıs'ı. 16 Nisan’ı ise, cılız söylemlerle geçiştirip, ilk fırsatta 2019'u kazanma lafazanlığına sarıldılar. Tıpkı CHP gibi.
CHP'nin böyle davranması anlaşılır. Düzen partisi. Asıl işi düzeni, kurucusu olduğu devleti korumak. Zaten bunu da gizlemiyorlar. Açıkça söylüyorlar. “Neden hayır oyu veren kitleleri YSK'nın kapısına dayamadınız” sorusunu cevaplayan Kılıçdaroğlu, şöyle diyor: “... böyle bir hareket yapsaydık, kesin kan dökülecekti. Ve süreç bizim kontrolümüz dışında başka mecraya akıtılacaktı... Gençlerin enerjisine gem vurduk, biliyoruz... Kavga ile sonuç alamayız, bu başka süreçleri tetikleyecektir.”
Gençliğe, kitlelere gem vurduk, sokaktan uzak tutarak enerjisini düşürdük söyleminin devrimci literatürdeki karşılığı; var olan ayaklanmacı ruh halinin farkındayız ve bunu pasifize etmeye çalıştık”tır. Dediğimiz gibi, devlet partisi için gayet anlaşılır bir davranış. Onlarda biliyor ki, gelişecek bir ayaklanma sadece AKP'yi değil, tüm düzeni silip süpürme potansiyelini taşıyor.
Çünkü, kitleler sokağa çıkıp doğrudan eyleme yöneldiklerinde kısa zamanda devrimcilerle bağ kuruyor ve onların etkisi altına giriyorlar.
Çünkü, devrimciler, büyük yığınlar karşısında küçük olsalar da, sahip oldukları deneyim ve örgütlenme yeteneği ile kısa zamanda geniş kitleleri yönlendirme yeteneğine sahipler.
Çünkü devlet, tarihinin en zayıf dönemini yaşıyor.
Ne diyor Kılıçdaroğlu, “süreç bizim dışımızda başka mecraya akacaktı...” Doğru akacaktı. Korkuları anlaşılır. Davranışları kendi açılarından gayet mantıklı; düzeni korumak onların birincil görevi.
CHP'nin seçim akşamı bu yaptığını; Bekogiller ve ortalama sol hem seçim hem de 1 Mayıs günü yaptı. Yani CHP'nin bir yaptığını onlar iki kere yaptı. Duble! Ortalamanın çabası takdire şayan! İyi de CHP düzeni koruyordu, ya siz neyi koruyordunuz?
Tarih bir kez daha gösteriyor ki, devrime gitmek isteyen halkların burjuvaziyle hesaplaşabilmek için öncelikle reformistlerin, ortalama solun barikatlarını aşması, onlarla hesaplaşması gerekiyor. Ortalama solun, reformizmin sadece politik değil aynı zamanda fiilen kurduğu barikatlar aşılmak zorundadır. Bu bilinmeden ve göze alınmadan daha fazla ilerlenemez.
Leninistlerin bu konudaki en büyük dayanağı, CHP tabanını bile saran ayaklanmacı ruh halidir. En büyük dayanak budur. Bu dayanağa hem ajitasyon-propaganda ile hem de eylemsel olarak seslenildiği ölçüde, devrimin önderi konumuna gelinecektir. Hayır meclislerinde, seçime hile karışması halinde ne yapılacağı tartışılmaya başlanınca; ortalama sol tarafından dağıtılmak istenmesi buna iyi bir örnektir. Onlar, devrimci kitlelerin önünde tartışmaktan korkar. Yaşamın kendisi ise kitleleri devrime itiyor. Devrime itilen kitleler ise, kendilerini Leninistler’de buluyor.
İ.Cevat Çetiner