Zavallı sosyal reformist partiler ne yapacaklarını şaşırmışlar. Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleriyle birlikte Rusya'nın Ukrayna üzerinden NATO-ABD-İngiltere ve AB emperyalist devletlerine karşı başlattığı savaş hepsini şaşkına çevirmiş. Ne yapacaklarını, ne diyeceklerini bilemiyorlar. Ellerinden lafı eveleyip gevelemekten başka bir şey gelmiyor.
İzmir’de toplanan kalabalığa, yaka bağır yırtarak sesleniyor Kılıçdaroğlu: “Halk iktidarını kuracağız!” Sonra gömleğini kravatını düzeltip, TÜSİAD patronlarının kulaklarına büyük bir saygıyla fısıldıyor: “Bizim ekonomik programı Ali Babacan hazırlıyor”. Dillerindeki halk iktidarı, kalabalıkları uyuşturmak, devrimin sloganlarını çalıp kandırmak için. Ceplerindeki gizli zulalarda acı reçete, tekelci sermayeyi buhrandan kurtarmak için.
Hayat bazen “Kırmızı Pazartesi”den daha inanılmaz olur. Herkesin bilip gördüğü sarsıcı olay, bir yazgı gibi gelir vuku bulur. Kimse engelleyemez, kimse kaçınamaz! Tıpkı şu an sürüp gitmekte olan Donbass/Rusya ile neo-Nazi Ukrayna yönetimi/NATO arasındaki savaş gibi.
İşçi olsun, öğrenci ya da ücretli çalışan olsun, genç Leninistlerin en çok sordukları soruların başında neyi nasıl yapmalıyız sorusu geliyor. Sürecin bir ayaklanmaya, bir devrime gittiği hakkında kimsenin kuşkusu yok. Soru ve sorun, devrime öncülük yapacak gücün nasıl biriktirileceği konusunda düğümleniyor.
Bu, Hegel’in, tarihin ironisi dediği şeydir, pek az tarihsel kişiliğin sakınabildiği bir ironi. Kendi iradesine karşın devrimci olan Bismarck’a ve tapındığı çarla sonunda yumruklaşan Gladstone’a bakın.
Engels, 23 Nisan 1885 tarihli Vera Zasuliç'e mektup