Böyle bir soruyla karşılaştığında, doğal olarak, insanın aklına ilk gelen şey, Ukrayna üzerinden Rusya ile NATO-ABD arasında süren savaş gelir. Üstelik, tam da bu sırada, NATO-ABD ve diğer emperyalistler faşist Ukrayna ordusunu Kursk bölgesi üzerinden Rusya topraklarına sürmüşken...

Leninist Parti, NATO-ABD önderliğindeki emperyalistlerin faşist Ukrayna üzerinden Rusya Federasyonu'na karşı başlattıkları savaşın tarihte bir kırılma, bir dönüm noktası olacağını savaşın ilk gününde ortaya koymuştu. Savaş süreci derinleştikçe savaşın bu yönü gittikçe belirginleşti ve şimdi başkaları da artık aynı düşünceyi paylaşıyor. Örneğin, Rusya Federasyon Konseyi Başkanı Valentina Matviyenko, kaleme aldığı bir yazıda, “günümüzde gerçekten de tüm beşeriyetin geleceği belirleniyor. Abartmıyorum. Dünya bir yol ayrımında” diye yazmış.

Bununla birlikte, sadece savaşın ön cephesinde sürecin nasıl gittiğine bakarak değerlendirme yapmak eksik, haliyle yanıltıcı. Savaş cephesi hiç şüphe yok son derece önemli. Ancak Rusya'nın içinde, sınıflar arası ilişkinin izlediği seyir ve orada olup bitenler en az bunun kadar önemli. Savaş cephesi ve Rusya'da sınıflar arası ilişkide olup bitenler, öyle dolaylı da değil, doğrudan ve oldukça güçlü biçimde birbirlerini etkiliyorlar. Bu yüzden birini ele almadan diğerini ele almak kişiyi doğru sonuca götürmez.

Bu nedenle, okurun dikkatini sürecin sık sık ihmal edilen bu yönü üzerine çekmek istiyoruz. Bir soruyla başlamak gerekirse, şöyle sormalı: Rusya'da -ve esasında bütün eski Sovyetler Birliği coğrafyasında- işçi sınıfı ve emekçiler sosyalist ekonominin varlıklarını yağmalayan burjuvalara nasıl bakıyorlar? Bu sorunun yanıtını Rusya Uzakdoğu ve Arktik Kalkınma Bakanı Aleksey Çekunkov, bir gazeteye yazdığı makalede, şöyle veriyor:

“90’lardaki hızlı sermaye birikiminin günahlarının ardından Rusya’da girişimcilik toplumun algısında büyük ölçüde ahlaksız ve asalakça bir şey olarak kaldı. … Devlet organizmasının bağışıklık tepkisi, silovikinin işletmecilere yönelik ‘arındırcı’ ilgisi, iş yapmayı BASE jumping* gibi bir uğraş haline getiriyor.”

Çekunkov, makalesinde Rusya’nın sosyal yapısını “yurtsever sosyalizm” olarak tanımlamış. Çekunkov'un bu tanımının doğru ya da yanlış olmasının şimdilik önemi yok, ama Hükümetin bir Bakan'ın bu tanımı yapmış olması, burjuvaları “ahlaksız ve asalak” olarak gören Rusya işçi sınıfı ve emekçilerinin eğilimlerini, ruh hallerini, istek ve özlemlerini ifade etmesi bakımından önemli.

Savaşın dışında, savaşın gidişatıyla sıkı sıkıya bağlı iki süreçten söz etmek gerek. Birincisi, burjuvazinin palazlanmasında rol oynayan rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarının büyük bir hızla, üstelik savaşın sürdüğü koşullarda, en çok da Savunma Bakanlığı içinde yürütülmesi. İkincisi, 90'lı yıllarda yağmalanan ve burjuvazinin palazlanmasının temel yollarından biri olan “özelleştirilmiş” mülklerin, çeşitli gerekçelerle, mahkeme kararlarıyla, hırsızlardan geri alınması.

Rusya'da süren devletleştirmeye, bizdeki sosyal şovenizme dönüşmüş sosyal reformistler anlasın diye buna “kamulaştırma” diyelim, verilecek sayısız örnek var. Bir internet haber sitesi, bu kamulaştırmaları özetleyen, “Rusya’da düşük yoğunluklu devletleştirme devam ediyor” başlıklı şöyle bir haber geçmiş:

“Rusya hükümeti, ‘düşük yoğunluklu devletleştirme’ süreciyle hayati sektörler üzerindeki kontrolünü genişletmeye devam ediyor. Son hedef, ülkenin en büyük demiryolu taşımacılık şirketi olan First Freight Company (PGK) oldu.” Haberin özeti daha açıklayıcı:

Son iki yılda Rusya’da 180’den fazla özel şirket devletleştirildi ve bu şirketlerin toplam varlıkları yaklaşık 1,4 trilyon ruble ya da Rusya’nın gayri safi yurt içi hasılasının yaklaşık yüzde 0,6’sına denk geliyor.

Rusya hükümeti, öncelikle askeri mallar üreten şirketleri ve kaçak sermayedarlara ait varlıkları hedef almıştı.

Devletleştirilen kuruluşlar arasında 333 milyar ruble değerinde 15 stratejik savunma sanayi kuruluşu yer alıyor.

Rusya Başsavcısı İgor Krasnov, bu şirketlerin yasa dışı bir şekilde özelleştirildiğini ve bazılarının ülkenin savunma kapasitesini zayıflatmak isteyen ‘hasım’ ülkelerin vatandaşları tarafından satın alındığını belirtmişti.”

Bu devletleştirmelerin sürmekte olan savaşla çoğu kez doğrudan ilişkisi var. Şu linkteki örnek bu bakımdan çarpıcı. Bu devletleştirmelerin burjuvalara “ahlaksız, asalak” gözüyle bakan işçi sınıfı ve emekçilerin desteğini almak bakımından öneminin altını çizmeli. Devletleştirmelerin NATO-ABD önderliğindeki emperyalistlerle savaşın başlamasından sonra hız kazanmış olması bir rastlantı değil.

Peki, bizdeki sosyal şovenlerin emperyalist kampta yer alışlarını gizlemek için, Kremlin'in arkasında olduklarını iddia ettikleri Rus burjuvalar savaş hakkında ne düşünüyorlar? İki örnek vermek yerinde olacak. Savaşın başlamasıyla soluğu emperyalist ülkelerde alan Rus burjuvaları gibi yapmayıp fırtına dininceye kadar sesini çıkarmadan Rusya'da kalmayı tercih eden hırsızlardan Deripaska adlı “Rus milyarder” en sonunda dayanamayıp isyan etmiş: “Derhal ve koşulsuz ateşkes” çağrısı yapmış. Bu hırsıza göre, “savaş bir çılgınlık”tı ve “savaşı durdurmak istiyorsanız, önce yangını söndürmeniz gerekir.” Hakkını yemeyelim, bu hırsız, henüz savaşın başlarındayken bile, 2 Nisan 2022'de savaşa karşı olduğunu “bana öyle geliyor ki, bu çılgınlık artık sona ermeli” sözleriyle ortaya koymuştu. Bu hırsız, araziye nasıl uyduğunu da şöyle açıklıyor: “Onlar bana dokunmuyor, biz de siyasete dokunmuyoruz,”

İkinci örneğimiz, Alişer Usmanov adlı bir hırsız olacak. Bu hırsız da “barış” isteğini şöyle ifade ediyor: “Kalıcı barış ancak akıl ve uzlaşı temelinde mümkündür ve bu da tüm taraflar arasındaki müzakerelerle sağlanabilir,”. İlkinden daha akıllı ya da daha korkak diyebiliriz. Ama ikisi de gerçekte başta faşist Ukrayna rejimi olmak üzere, NATO-ABD ve diğer emperyalistlerin isteklerini dile getiriyorlar.

Hırsızlar takımı böyle. Halk ise, Ukrayna'daki faşist rejimin ezilmesinden, NATO-ABD güçlerinin kendi topraklarından mümkün olduğunca uzağa sürülmesinden, Nazilerin yok edilmesinden yana.

Bu iki sınıf arasındaki savaş, değişik biçimler altında, işte böyle sürüyor.

 

*BASE jumping bina, köprü, uçurum veya kule gibi yüksek bir yerden paraşütle atlama ya da wingsuit ile uçma sporuna deniyor.