11 Temmuz'da biten “NATO Zirvesi” sonuç bildirisi yayınlandı. Bildiriyi, NATO üyesi tüm devletler imzaladı; elbette Türkiye dahil.
Sonuç Bildirisi, gerçekte önümüzdeki sürece ilişkin yeni bir şey söylemiyor. Amiyane tabirle “Garb cephesinde yeni bir şey yok”. Ama bu, NATO toplantısı ve sonuç bildirisinin önemsiz olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, NATO üyesi devletler, bu bildiriyle, savaşa devam edeceğini ilan etmekle kalmamış, savaşı yeni yeni alanlara yayacağını da ilan etmiş oldular.
Rusya'nın Ukrayna'da sürdürdüğü savaşta NATO'nun savaşın asıl tarafı olduğu sonuç bildirisiyle birlikte bir kez daha ortaya çıkmış oldu. Eski Sovyet topraklarında süren savaşın Rusya-NATO savaşı olduğu artık tartışma götürmez. NATO Sonuç Bildirisi bu gerçeği teyit etmiş oldu. Bu savaş karşısında safını seçecek olanlar, bu somut gerçeği göz önünde tutarak seçmek durumundalar.
NATO, sadece Rusya'yı değil, aynı zamanda “Belarus, Kuzey Kore, İran ve Çin”i de hedef tahtasına koymuş. Sonuç Bildirisinin bir maddesi şöyle: “Tüm ülkelere Ukrayna Savaşı'nda Rusya'ya hiçbir şekilde yardım etmeme çağrısı yapıyoruz. Belarus, Kuzey Kore, İran ve Çin başta olmak üzere Rusya'nın Ukrayna'daki savaşını kolaylaştıran ve dolayısıyla uzatan herkesi kınıyoruz.”
Burada Küba'nın, Venezuela'nın, Nikaragua'nın ve emperyalizme karşı duran daha başka ülkelerin zikredilmemiş olmasının önemi yok. Onlar, NATO'nun doğal düşmanları ve hedefleridir. Çünkü NATO, emperyalist devletlerin komünizme karşı kurdukları bir savaş aygıtıdır. Haliyle, komünizmi temsil eden, çağrıştıran, ona eğilimli ne varsa NATO denen savaş makinasının doğal düşmanı ve hedefidir.
NATO'nun kuruluş düşüncesi, Büyük Ekim Devrimi ile başlayan yeni çağın; emperyalizmin çöküş ve proleter devrimler çağının başlamasıyla doğrudan bağlantılıdır. NATO'nun 1949'da kurulmuş olması bu bağlantıyı ortadan kaldırmaz. Aksine, yarattıkları Hitler faşizminin SSCB tarafından ezilmesinden ve sosyalizmin bir dünya sistemine dönüşmesinden sonra emperyalistlerin komünizme karşı bu sefer bir savaş örgütü, bir savaş makinası olarak NATO'u kurmaları bu bağın doğrudanlığını kanıtlar.
Büyük Ekim Devriminden bu yana, çağımızın temel çelişkisi, sosyalizmle emperyalizm, emekle sermaye arasındaki çelişkidir ve bu yüzden yüzyılı aşan bir zamandır emperyalistlerin başlıca amacı sosyalizmi yeryüzünden silmek olagelmiştir.
Son NATO toplantısı, bu tarihsel gerçeği bir kez daha teyit etti. Son toplantısıyla NATO, Rusya'ya karşı Ukrayna topraklarında sürdürdüğü savaşı Batı Balkanlara, Karadeniz'e, Uzak Doğu Asya'ya; Çin ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti'ni içine alacak şekilde yayma hazırlığı ve kararlılığında olduğunu ortaya koydu.
Örneğin, Batı Balkanlar için, “NATO'nun Batı Balkanlar'daki angajmanının devam etmesine kararlıyız” diyor; Karadeniz havzası için, “NATO bu bölgede ilgili (NATO üyesi -bn) ülkelerin Avrupa- Atlantik hedeflerini desteklemektedir” diyor; Hint-Pasifik bölgesi için, “NATO açısından önemi taşıyan Hint-Pasifik'teki gelişmeler Avrupa-Atlantik güvenliğini doğrudan etkiliyor. İttifak, Ukrayna'ya destek ve siber savunma da dahil olmak üzere Asya-Pasifik ortaklarıyla (yani Japonya, Avustralya, Filipinler -bn) işbirliğini geliştirecek.... Entegre Hava ve Füze Savunması'nı güçlendirerek tüm hava ve füze tehditlerine karşı caydırıcı olacak ve savunma yapacak.”
Burada Karadeniz havzası için kısa bir parantez açmak yerinde olacak. Emperyalist devletler öncülüğündeki NATO'nun Karadeniz havzasına girmesini, yıllar önce, 2016'da dinci faşist iktidarın başı, herkesten önce istemişti. İşte RTE'nin 2016'da yani bundan tam sekiz yıl önce NATO'yu Karadeniz'e çağıran sözleri:
“Bizim bu mücadelemize sizlerin de somut destek vermenizi istiyorum. NATO toplantısını bu yüzden çok önemsiyorum. NATO Genel Sekreterine de söyledim. Karadeniz'de yoksunuz, bu yüzden Karadeniz Rus gölü oldu.”
“Türkiye, NATO'nun bel kemiği ülkelerin başında gelir” diyen aynı RTE, NATO Ukrayna ordusu üzerinden Rusya ile savaşmaya başladığında şu kışkırtıcı ifadelerle NATO'yu Rusya ile doğrudan savaşa çağırıyordu:
“NATO bu video konferans zirvesiyle beraber artık tavrını belirlemelidir, ne yapacaksa yapmalıdır. Malum, şu ana kadar Ukrayna’ya ciddi manada bir asker gönderme gibi durumla karşı karşıya henüz kalmadık. Herkes sadece laf yapıyor, iş yapan yok. Böyle bir durum söz konusu.” Özcesi, RTE NATO'ya laf yapmayı bırakın da Rusya'ya karşı asker gönderin diyordu iki buçuk yıl önce.
İşler o noktaya geldi. NATO, resmen olmasa bile gayri resmi biçimde, “uzman, danışman” vb kılıflar altında askerlerini, subaylarını Rusya'ya karşı Ukrayna ordusuyla beraber savaşmak için gönderiyor. NATO toplantısı, emperyalistlerin “son Ukraynalıya kadar” savaşı sürdüreceklerini, bununla da yetinmeyip dünyanın dört bir tarafına yayacaklarını ilan etmiş bulunuyor.
Komünizme karşı kurulmuş bu savaş aygıtının sürmekte olan savaşta yenilmesinin dünya devrimine, dünya proleter hareketine büyük bir moral vereceğinden ve mücadelede itki sağlayacağından kuşku yok.
Emperyalist-kapitalist hegemonya çöküyor. NATO'nun bütün saldırganlığıyla harekete geçirilmesi bu çöküşü durdurmak ve dünya proletaryasını, emekçi halklarını yenerek sosyalizmi yeryüzünden silmek içindir. Savaş, gerçekte, iki dünya arasındadır: Emekle sermaye, proletarya ile burjuvazi, sosyalizmle kapitalizm arasındadır. NATO toplantısı sonuç bildirisi çağımızın bu gerçeğini, bu temel karakterini bir kez daha açığa çıkardı.
Ama ne yapsalar boşuna. Tarihin tekerleği ileri doğru dönmeye devam edecek; sosyalizm kazanacak!