Kapitalizmin 2008 ekonomik krizi, nasıl ki insanlığı topyekûn yokoluşla karşı karşıya getirdiyse, Türkiye’de şimdiki ekonomik kriz de toplumu aynı durumla karşı karşıya getirdi. Emekçi kitleler ölümcül bir yoksulluğa sürüklendi. Ekonomik kriz yarattığı sonuçlarla ezilen ve sömürülenler açısından yıkıcı insani krize dönüştü.
Ekonomik krizleri doğuran kapitalist üretim biçimidir. Bu nedenle hükümet müdahaleleriyle önlenemez ve ortadan kaldırılamaz. Şimdiye kadar hiçbir hükümet de ekonomik krizleri önleyememiştir. Kapitalizmin yapısı ve işleyişi, ekonomik krizi doğurur. Şu ya da bu burjuva partisi krizden burjuva bir çıkıştan söz eder. Fakat, onların çıkış dedikleri çıkışsızlıktır. Çünkü krizden çıkışın burjuva yolu yoktur. Krizin tam adını koyalım: sistem krizi. Bu gerçek karşısında, Türkiye’deki burjuva partiler dünya burjuvazisinin yapamadığını, burada yapamaz. Her birinin söylediği “benim izlediğim ya da izleyeceğim yol” ekonomiyi krizden kurtarır dediğinde yalana başvuruyordur, toplumu dolandırıp aldatıyordur. Böylece daha çok insanın ölümüne yol açıyorlar. Krizden burjuva çıkış yoktur, proleter çıkış vardır. Proleter çıkış, burjuva toplumsal sistemin kendisini ortadan kaldır ve böylece ne kapitalizmin işleyiş yasaları kalır ne sonuçları. İşte bu, krizden proleter çıkış yoludur.
Kriz, çürüme, çöküş emekçi kitlelerin bilincinin yükselmesini sağladı. Sınıf çelişkilerini keskinleştirdi. Emekçiler kendi sınıf durumlarının bilincine vardı. Sınıf çelişkilerinin üstüne bir farkındalık oluştu. Sınıf bilinci sınıf çelişkilerinin bilincinde olmaktır. Daha kapsamlı olarak söylersek, aynı zamanda çelişkilerinin nasıl çözüleceğinin bilincine varmaktır. Süreç bütün yönleriyle açıklanırsa emekçi halkların önü aydınlanmış olur.
Cumhuriyet tarihinin en yıkıcı ekonomik krizi (buhranı) yozlaşma ve çöküş, toplumun geleneksel bağlamından geriye ne kaldıysa tümünü çözdü. Bu, toplumun kendisinin çözülmesidir. Toplumun hızla çözülmesi, burjuvazinin ve burjuva partilerin ayaklarının altındaki toprağın kayması demektir. Burjuva toplumunun ekonomik yasaları, burjuvazinin siyasi egemenliğine karşı işliyor. Ve sonunda, burjuva siyasal üst yapıyı, siyasi iktidarı zayıf düşürdü. Burjuva muhalefet partilerinin hükümet olması, bu durumu tersine çeviremez. Siyasetin ekonomi üstünde kuvvetli etkisi vardır. Fakat, siyaset ekonomiyi biçimlendiremez; tersine siyaset ekonomi tarafından biçimlendirilir. Ekonomi ve toplumsal yapı kriz, çürüme ve çöküşte olduğundan siyaset de bu durumu yansıttı: yozlaşmanın ve çöküşün siyaseti.
Ezilen ve sömürülen sıradan insanların, toplumsal koşulların ve devrimci mücadelenin etkisiyle, kapitalist topluma başkaldırması görülmemiş bir boyut kazandı. Gerici burjuva cephe zayıflarken, ilerici cephe gün geçtikçe gözle görülür bir güç kazanıyor. Sıradan insanların politik ve bilinç olarak değişmesi ve sosyalizme atak yapması, devrimci güçler cephesini şimdiye kadar rastlanılmayan daha ileri bir konuma getiriyor. Devrim, yeni güçler ve yeni boyutlar kazanarak ilerliyor.
Büyük halk kitlelerindeki bu değişim, emekçi sömürülenlerin kendi yaşamlarını ve geleceklerini kendi ellerine almada ne denli kararlı olduklarını ortaya koyuyor. Hergün eylemden eyleme koşan bu insanlar, burjuvazinin ve burjuva patilerin ne söylediğine dönüp bakmıyor. Pratikle, sınıf savaşının katı yasalarına göre hareket ediyor. Kapitalizme karşı dalga dalga gelişen eylemler bir kitle hareketine dönüştü. Kitle hareketi, ezilen ve sömürülenlerin mücadele gücünü gösterdi. Kitle hareketinin sürükleyici gücü, örgütlü (kolektif) harekettir. Fakat kitle hareketi politik olarak örgütlü hareketle sınırlı değildir. Halktan insanların bireysel başkaldırıları da kitle hareketini oluşturuyor. Sisteme karşı bireysel başkaldırılar çok yaygın, toplumsal yaşamın tüm alanlarında görülüyor. Doğru değerlendirme için, sınıf mücadelesi bütünlüklü olarak ele alınmalıdır.
Her gün sayısız eylem oluyor. Eylemlerin bir kısmı kendiliğindendir. Yakın tarihte hem dünyada hem bu topraklarda, kendiliğinden kitle eylemlerinde belli bir yaygınlık görüldü. Çoğu kısa süreli oldu. Kendiliğinden eylemler veya ayaklanma uzun sürmüyor. Emekçi hareketinin sürekliliğini sağlayan örgütlü mücadeledir. Burjuvazinin sınıf örgütleri olan burjuva partilerini, onların sınıf iktidarını yenecek olan, işçi sınıfının devrimci politik partisidir. Mücadeleci sınıf örgütleridir. Halk başkaldırısının bu denli yaygın ve yoğun olduğu bir süreçte, gerçek devrimci örgütlenmenin saflarında olma, her zamankinden daha büyük bir önem kazanmıştır. Sınıf bilinçli işçiler, ancak sınıf bilinçli partiyle hedeflerine ve amaçlarına ulaşabilirler. Kitle hareketi burjuvazinin bir oyuncağı olmak istemiyorsa, devrimci sınıf partisinin önderliğinde hareket etmelidir.
İşçi sınıfı partisinin amacı bugünkü toplumun yerine daha üstün bir toplumu koymaktır. Devrimle, halk demokrasisi ve sosyalizmi gerçekleştirmektir. Bu, bütünlüklü devrimci bir mücadeledir. Hedef iktidarın ele geçirilmesidir. İktidar sorunu çözülmeden amaç gerçekleşmez. Bu öylesine bir hedeftir ki, sınırlı ve kısmi olarak gerçekleşmez. Bütünlüklü, tam ve sonuna kadar giden bir mücadeleyi gerektirir.
İki sınıf, iki güç, iki dünya görüşünün karşı karşıya geldiği bu mücadele ve çatışma kendi gelişimi ve bütünlüğü içinde yürür. Günlük stratejik bir bütünlük içinde konmazsa bizi oradan oraya sürükler. Ne yöne gideceğimizi bilmiyorsak ne yapacağımızı da bilemeyiz.
Taktik, stratejinin yerini alamaz. Reformistler olsun veya oportünistler olsun, güncel devrimci hedeflerden devrimci stratejiden yoksun oldukları için, taktik politikalara yükleniyorlar. Ama stratejiye bağlanmadığı, ona tabi kılınmadığı için için çok iyi düşünülmüş taktik bile zafere götürmez. Devrimci hedeften yoksun en büyük çabalar dahi, istenilen sonucu yaratmaz. Zaten pratikte, günlük politikanın ötesine gidilmiyor. Daha doğrusu günlük politika onları teslim almıştır.
Politik mücadele biçimlerinin belirlenmesi, tercih sorunu değil, sınıfların karşılıklı ilişkisinin, sınıfların güçler dengesinin zorunlu bir sonucudur. Güç ilişkileri, sınıfların karşılıklı ilişkisi, sınıf savaşının ve çatışmalarının gelişimine bağlı olarak değişiyor. Devrim, kitlelerin artan başkaldırıları temelinde yükseliş içinde. Devrimin yükselişi, işçi sınıfıyla burjuvazinin karşılıklı sınıf ilişkilerini ve güçler dengesini emekçilerin lehine değiştirdi. Devrimci mücadele biçimleri, devrimci kitle mücadelesi, temel devrimci hedefin gerçekleşmesinde düne göre daha etkin bir rol oynayacaktır.
Devrimci işçiler ve devrimci işçiler partisi mücadelenin gereksindiği daha etkin devrimci eylemleri gerçekleştirecek bir olgunluğa sahiptir. Bu, politik mücadele olgunluğudur. Sınıf savaşının en zor koşullarında geçilerek edinilmiş bir politik olgunluktur. Bu topraklar askeri faşist diktatörlüklere sahne oldu. Diğer dönemlerse, faşist darbe dönemlerini aratmayan başkaldırılar, saldırılar ve katliamlara sahne oldu. 1 Mayıs 1977 katliamı, Sivas katliamı, Ankara Gar katliamı, 19 Aralık Zindan katliamı ve daha sayısız halk katliamları. Türkiye ve Kürdistan’da sınıf savaşının hangi koşullarda sürdürüldüğünü ortaya koyuyor. En ağır baskılara karşı verilen mücadele, devrimci komünist partiyi ve devrimci kitleleri politik olarak çok olgunlaştırdı.
Ateş hattından geçerek edinilen politik olgunlaşma kitlelerin devrimi başarmada geldikleri ileri düzey hakkında bize kesin bir fikir veriyor. İktidarı ele geçirmede ve devrimci iktidarı korumada, kitlelerin politik olgunluğu ve kararlı savaşı belirleyici önemdedir.
Kısacası politik mücadelede olgunlaşma, devrimci kavganın bir kazanımı ve burjuvazi karşısında üstünlüğüdür.
Şair, devrim işçinin yüreğinden başka nedir ki, diyor. Devrim işçinin cesaretiyle gerçekleşir. Bununla birlikte kapsamlı ve derinlikli bir içeriğe sahiptir. Devrimin kapsadığı bu itici güç, halk kitlelerinin devrimci coşkusudur.
Kitlelerin devrimci coşkusu, devrimin yükselişinden ayrı görülemez. Devrim, coşkulu bir yükselişte. Bu, kitlelerin kendi geleceklerini kendi bilinci ve kendi elleriyle kurmak demektir. Tam da bunu kavraması emekçilerde sınırsız bir coşku yaratıyor. Yeni yarınlara ancak devrimle varılacağı için, devrim kitleler için her zaman bitimsiz coşku kaynağıdır. Girişecekleri eylem ne kadar riskli ve zorluysa o kadar coşku ve heyecan doğuruyor. Hiçbir riski olmayan, ılımlı, reformist çabalar kitlelerde aynı coşku ve heyecanı yaratmaz.
Fidel Castro’nun mücadele yaşamı, Moncada Kışlasına silahlı baskından Granma’ya, oradan, Sierra Maestra’ya kadar çok zorlu ve riskli geçmiştir. Devrimden sonra da emperyalist-kapitalist sisteme kafa tutarak örnek bir politik cesaret örneği gösterdi. Fidel Castro mücadelenin her aşamasında, ilk başlarken ki heyecan ve coşku içinde olmuştur. Çünkü o büyük bir devrimci olarak Küba’ya ve insanlığa dair düşleri vardı. Fidel Castro’nun bu tükenmez devrimci coşkusu ve heyecanı 20. yüzyıldan bu yana yapılan bütün toplumsal devrimlere önderlik eden tüm büyük devrimlerde ve tüm devrimci kitlelerde vardı. Ve günümüzde süren toplumsal devrimi başarmak için savaşan tüm devrimci güçlerde var.
Küba Devrimi, tüm kıtada, dünya halklarında devrimci bir heyecan ve coşku dalgası yaratmakla kalmadı, emekçi kitleler, kadınlar, aydınlar ve gençlik üstünde devrimcileştirici bir etki yarattı. Dünya devrim sürecini hızlandırdı. Nikaragua’da Sandinist devrimin halklarda doğurduğu devrimci etki çok iyi biliniyor. Doksanlarda diğer Latin Amerika halkları, kıtada on yıllarca süren devrimci mücadelenin sonucu olarak, barikatlara büyük bir kararlılık, ısrar ve coşkuyla koştular. İktidarı ele geçirdiklerinde devrimci coşku doruğa çıkmıştı. Kuzey Afrika’da, Tunus, Mısır ve Sudan’da halk kitleleri ölümüne ayaklandı. Ölümler devrimin ilerlemesini durduramadı. Ayaklanma sırasında kitlelerde oluşan coşkuya dünya tanık oldu. Avrupa’da doksanlardan bugüne halk her sokağa çıktığında meydanları ele geçirip günlerce ayaklandığında, hep o devrimci coşkuyla karşılaştık. Gezi Haziran Halk Ayaklanmasında, devletin, siyasi iktidarın tüm şiddetine, katliamlarına rağmen ayaklanan kitlelerin devrimci coşkusu hiç eksik olmadı. 6-8 Ekim Halk Ayaklanmasında aynı durum yaşandı. Burjuvazi, burjuva partileri, kendi saflarında, devrimci halk kitlelerinde oluşan coşkunun binde birini bile yaratamazlar. Onlar ömrünü doldurmuş bir toplumsal sistemi temsil ediyor. Statükocu ve gericidirler. Yeni bir dünya kurmak için savaşan kitlelerin coşkunluğu, eski toplum güçlerinin saflarında görülmez.
Kapitalizme başkaldıran, her yerde savaşan, ayaklanan halk kitlelerinin devrimci coşkusuna geniş yer vermemizin bir nedeni Türkiye ve Kürdistan’da yeni bir başkaldırı dalgasının başlaması ve birleşik devrimin durdurulamaz yükselişidir. Kitleler büyük bir coşkuyla devrimci mücadeleye atılıyorlar. Ezilen ve sömürülen insanlarda görülen büyük coşku, bu baskı ve sömürü toplumundan kurtulma arzusundan ileri geliyor. Devrimci halk coşkusu, yeni bir dünya kurma özlem ve isteğinden doğuyor.
İnsanca isteklerimizi, arzu ve özlemlerimizi gerçekleştirmek için bütün koşullar var. Her şey bize, bizim devrimci savaşı yükseltmemize bağlı. İnsanca yaşam koşullarına kavuşmak büyük halk kitlelerinin vazgeçilmez amacıdır. Büyük amacı, programı formülasyon olmaktan çıkarıp, hayata geçirme zamanı. Yeni yarınlar için örgütlenme ve her yerde ayaklanma zamanı. Şimdi devrim zamanı.
Yeni yarınlar bizim tarafta!
C.Dağlı