Cehennemin kapıları açılıyor ardına kadar. Hiçbir sınır yok artık vahşette.

Hayır, 7 Ekim’den sonra… diye başlamayacağız. Son bir yıl vb. şeklinde de belirtmeyeceğiz. Nakba’dan beri süren tarifsiz Siyonist vahşet, silah teknolojisindeki gelişmeye koşut olarak katlanarak devam ediyor.

Bu vahşeti tarif etmek için artık hiçbir ifade yeterli değil! Haklı olarak insanlığın diline yapışan Nazi vahşeti bile artık silik kalıyor Siyonist varlığın uygulamaları karşısında.

Siyonist İsrail’in saldırıları diyoruz. Ama okur bunu, ABD-NATO korumasında ve aktif desteğinde gerçekleşen vahşet olarak anlasın. İsrail’in kendi başına hareket ettiği, ABD’yi destek vermeye mecbur bıraktığı, yok lobi faaliyeti, yok seçim işleri... türünden ifadeler kesinlikle gerçeği yansıtmıyor.

Gerçek, bütün bu zulmün, vahşetin ABD-NATO ve diğer emperyalist devletler tarafından organize edildiğidir.

Bakın Lübnan’a yönelik ağır bombardıman ve sonrasında başlatılan kara saldırısına... Sözüm ona İsrail’i “Lübnan’a bir saldırı başlatmaması için uyaran” ABD’nin Savunma Bakanı, kara saldırısı başlar başlamaz “Bir daha 7 Ekim türü saldırılar olmaması için bu harekat gerekli” açıklaması yapıyor! “ABD’nin bu saldırıyı engellemeye çalıştığı” iddiası ile bu açıklamayı yan yana koyun. Ondan sonra şu “mazeretçi tayfa”nın gevelediklerini okuyun! Hala tüm ilişkileri baş aşağı gösteriyorlar; halkları aldatmaya çalışıyorlar. Hala başkentlerden, basın kürsülerinden yapılan açıklamaları doğruymuş gibi ele alıyorlar ve tüm dünyanın da bunlara inanmasını arzuluyorlar. İnanmayanların vay haline! Komplocular, ideolojik yaklaşıyorlar... her tür zırvalık!

Emperyalist-kapitalist devlet yöneticilerinin hiçbir sözlerine güven olmayacağının, kağıt üzerinde yazılı da olsa, altında imzaları da olsa, hiçbir anlaşmanın geçerliliğinin olmayacağının, bu sırtlan sürüsünün ancak örgütlü zor karşısında duraladığının, yalnızca güç dengelerini hesaba kattığının sayısız örneği önümüzdeyken, burjuva basın tekellerinin ve onların kuyruğunda sürüklenen zevatın sözlerinin bir hükmü yoktur!

Tüm bu çatışmalar, gerilimler birilerinin aklına öyle esti diye gerçekleşmiyor. Yahut geçici günlük çıkarlar peşinde koşmanın sonucu değil. Emperyalistler, çökmekte olduklarını görüyorlar. Bu çöküşü her çevre kendi bulunduğu yerden tanımlıyor. 500 yıllık Batı egemenliğinin çöküşü diyenler de var, “kurallara dayalı düzen tehdit altında” şeklinde ifade edenler de. Nihayetinde olan şey şudur. Kaba bir sömürgecilik ve ırkçılık temelinde doğan ve gelişen kapitalist uygarlık, o sömürgeciliğin aldığı yeni biçimlerle birlikte göçüp gidiyor. Bu sürecin önünü alabilmek adına tüm dünyayı felakete sürüklemeye çalışmaktan geri durmuyor. Özellikle son yirmi yıldır dünyanın her bir yanını ateşe atmaları bu yüzden. Ukrayna’dan Filistin’e, Lübnan’a; Sudan’dan Burkina Faso’ya, Mali’ye; Venezuela’dan Güney Çin Denizi’ne; Kore’den Tayvan’a... her yerde savaş, yıkım, gerilim var. Dahası, bir dizi alanda doğrudan nükleer felaketi çağırıp duruyorlar.

Lübnan’a başlatılan vahşi savaş bu bütünsel resmin önemli bir parçası. Gazze’yi yerle bir ettiler. Soykırım yaptılar. Zafer kazanamadılar. Şimdi Lübnan’a aynısını yapmaya çalışıyorlar. Yine kazanamayacaklar! İşin “İsrail’in yaşamsal sorunu” kısmı üzerinde durmayacağız. Yıkılmaktan kurtulamayacağını, İsrail nüfusunun “taşıma yerleşimci” kısmının savaşın şiddetlenmesiyle ülkeden daha hızlı kaçacağını ve bunun İsrail için “yaşamsal bir sorun” teşkil ettiğini söyledik zaten. O açıdan, savaşların, çatışmaların nihai sonucu, İsrail’in kendi sonunu hızlandırmasıdır. Nokta!

Diğer taraftan, Lübnan üzerinden ya doğrudan İran savaşa sürüklenerek saldırının hedefi olacak, ya da bizzat İsrail İran’a yeniden doğrudan saldıracak. Tüm bunlar ABD emperyalizminin planı doğrultusunda yapılıyor. İsrail plan yapıp ABD’yi buna sürüklemiyor. Sorunu böyle koymak meseleyi baş aşağı koymaktır. Tam tersi doğru. ABD-NATO-Britanya planları yapıp bekçi köpeği durumundaki siyonist İsrail'i öne sürüyorlar. Daha Lübnan saldırıları başlamadan önce ABD, bölgeye inanılmaz bir deniz gücü yığdı. Pasifik’teki ABD uçak gemisi filoları bile buraya kaydırıldı. Yetmedi. Bölgedeki işbirlikçi, gerici Arap ülkelerindeki askeri üslere ek ABD savaş uçakları gönderildi. Bunlar arasında F-22’ler var. Bu, apaçık bir hava üstünlüğü kurmak için tüm güçlerin bölgede yoğunlaştırılmasıdır. Ek asker sevkiyatı da yapıldı. Yani ABD planlamayı yaptı, hazırlıklarını tamamladı. İsrail saldırısı da buna göre başladı.

Dün gece itibariyle, faşist Netanyahu’nun doğrudan İran’ı hedef alan açıklamaları özellikle dikkat çekti. BM genel kurulunda İran’ı tehdit edip kışkırtmaya çalışmıştı bu faşist katil. Dün de Lübnan’a kara saldırısı başlamadan önce “İran halkı yakında özgürleşecek” dedi. Aleni bir kışkırtma, ağır bombardıman, yakıp yıkma tehdidi... aklınıza ne gelirse.

Siyonist İsrail, kara birliklerini Lübnan topraklarına sokup işgale başlayarak savaşı resmen başlattı. Hepsi muzaffer komutan havasındalar. Ama son gülen iyi güler! Ataları Hitlerin akıbeti bunları bekliyor. Savaşı yayabilirler. Ama sonucu değiştiremeyecekler. Çünkü sistemleri çöküş içinde. Çünkü üzerine bastıkları zemin gün geçtikçe göçüyor.

Cehennemin kapılarını açtınız, ama siz yanacaksınız! Ve halklar üzerinize kapatıp mühürleyecekler o cehennem kapılarını!