Açlık, kelimenin gerçek anlamında bir açlık, tırnaklarını emekçi ailelere geçirmiş durumda. Her gün pazarlardan çürümüş sebze meyve toplayanların, çöplerden ekmek toplayanların görüntüleri düşüyor medyaya.
En geri sendikaların rakamları bile korkunç bir emek cehennemi resmini çiziyor. İşsizlik, enflasyon, alım gücünün çok büyük bir hızla erimesi, katlanan kredi borçları... Geniş emekçi kitleler uçurumun kıyısından düşmeye başladı bile!
Rakamlar elbette tek başına milyonlarca emekçi ailesinin korkunç dramını yansıtamaz. Her hanede artık katlanılmaz hale gelen acıları, çocuklarının yarınını değil, bugününü kurtarmayı bile başaramayan işçi ebeveynlerin uğradığı o korkunç ruhsal yıkımı rakamlarla anlatmak ne mümkün!
Türk-İş, açlık sınırının asgari ücret sınırına ulaştığını açıkladı. DİSK, yayımladığı işsizlik rakamlarıyla emekçi yığınların nasıl bir cehenneme sürüklendiklerini ortaya serdi. İş cinayetleri raporları dehşet verici!
Açlık, kelimenin gerçek anlamında bir açlık, tırnaklarını emekçi ailelere geçirmiş durumda. Her gün pazarlardan çürümüş sebze meyve toplayanların, çöplerden ekmek toplayanların görüntüleri düşüyor medyaya.
Olan şey, kapitalist toplumun tüm dokusunun çözülmesi, parçalanması, yozlaşma ve dağılma sürecine girmesidir. Hiçbir toplum, hiçbir insan topluluğu, yok oluşu büyük bir uysallıkla beklemez. Çürüme, çözülme ve dağılma kadar, karşıt eğilimler de aynı sürecin ürünü olarak doğar ve gelişirler.
Bu korkunç yıkımın kaçınılmaz sonuçlarından biri, işçi eylemlerinde, grev, gösteri ve direnişlerinde belirgin bir yaygınlık ve artıştır. Hoşnutsuzluk ülkenin dört bir yanına yayılıyor. Her yerde örgütlenmeye ve harekete geçmeye hazır geniş işçi kesimleri var. Emek hareketi büyük sıçramaların eşiğinde. Hareket, kendini derleyip toparlayacak, yönlendirecek güçlere aç. Devrimci öncü işçilerin nüfuz edeceği muazzam bir havuz var.
Yerel seçimlerde burjuva muhalefetin sıçrama yapması, tüm seçimlerde “RTE’yi ve dinci faşizmi geriletmek” adına onu destekleyen ve son genel seçimde derin hayal kırıklığı yaşayan cümle reformistleri heyecanlandırdı. “Umut tacirleri”ne gün doğdu! Şimdiden yine seçimler, “bir oyun önemi”, “mevzi kazanma” vb. gevezelikleriyle cehennem azabı çeken işçi ve emekçi yığınların yüzünü düzene döndürme çabaları başladı bile.
Devrimci öncü işçilerin tüm bu oyunlara karşı uyanık olması gereken bir dönemeçteyiz. Kapitalist toplumsal doku çözülme yaşadıkça, onun işçi sınıfı içindeki uzantıları olan kurumlar ve eğilimler de daha yoğun bir çürüme sürecine girerler. Sosyal reformist parti ve örgütlerin gittikçe apaçık burjuva işbirlikçi tutuma savrulmaları, uzlaşmacı sendikacılığın artık düpedüz burjuva sendikacılık haline gelmesi, tam da içinde bulunduğumuz dönemin ürünüdür.
Böylesi dönemler, büyük altüst oluş dönemleridir. Bu toplumsal kaynamaya biçim vermek, bu cehennemden çıkış yolunu göstermek, tamamen devrimci işçilerin çabalarına bağlı. Bu cehennemden çıkış, ancak bir devrimle başarılabilir.
Bitmek bilmeyen bir enerjiyle, dinmeden dinlenmeden yürütülecek bir çalışmayla eylemci işçi kitleleri arasına derinlemesine nüfuz etmek, harekete bilinçli bir ifade ve yönelim kazandırmak zorundayız. Devrimci öncü işçilerin yakıcı görevi budur.