Dünya üzerinde yaşanan gelişmeleri değerlendirirken olaylara hangi pencereden baktığınız ve nasıl baktığınız çok önemli. Bakış açınız sizi karamsarlığın çukuruna da düşürebilir; iyimserliğin doruğuna da çıkarabilir. Mecaliniz ancak bir reformist olmanıza da yetebilir, bazen ona da yetmez, yahut devrimci bir komünist olarak soluk soluğa yaşamanıza da..
Bugün hala 30 sene öncesinden daha kötü durumda olduğumuzu düşünenler yok değil. Böyleleri iflah olmaz karamsarlar olarak, sosyalist sistemin dağılmasından günümüze yaşanan gelişmeleri ya göremiyorlar, ya da görüyorlar ama hep bardağın boş kısmını görüyorlar; yaşanan sosyalizm deneyimlerinden çıkara çıkara olumsuzluklar çıkarıyor ve mızrağın sivri ucunu emperyalist-kapitalist sisteme değil ama, kendi deyimleriyle "reel sosyalizm modelinin devletçi versiyonu"na yöneltiyorlar. Bunları, "hep ayağımıza takılan" engeller olarak değerlendiriyor ve deyim yerindeyse bütün faturayı bu deneyimlere keserek, örgütlü mücadeleden kaçışlarını gerekçelendirmeye çalışıyorlar.
Dünyanın bugün ekonomik, sosyal, siyasal, çevresel bir yıkımın içerisinde olduğu bir sır değildir. Burjuva ideologlarının "tarihin sonu" diye idealize ettikleri neoliberalizmin insanlığı getirdiği nokta burasıdır. Mahşerin Dört Atlısı diye ifade edilen Açlık, Savaş, Salgın Hastalıklar ve Doğal Felaketler, dünya üzerinde doludizgin koşturuyor. Eğer insanlık bir komünist devrimle yeni bir tarih başlatamazsa, bundan 50-100 yıl sonrasına ilişkin bir kestirmede bulunmak pek mümkün görünmüyor.
Tarihin akışının bu derece hızlandığı koşullarda, emperyalist- kapitalist sistemin tam bir türbülans yaşadığı ve ancak krizi yönetip/yönetememe sorunuyla ilgilendiği ortadadır. Bugün birilerinin hala sistemin "esneme kapasitesi" vb olacağından bahsedebiliyor oluşları, bunalımı birtakım sıyrıklarla da olsa atlatabileceğine dair engin öngörüleri(!) artık geçer akçe olmaktan çıkmış durumda. Bir dönemin krizi geçiştirmek için önerilen tedbirlerinin hiçbirinin geçerliliği kalmamıştır. Bunlardan biri, bilindiği gibi "kemer sıkma politikası"dır. "Kemer sıkma politikalarının yolaçtığı deflasyonun ağır darbesi altında ekonomi küçüldükçe borç yükü büyüyor" diyor Neil Foulkner,"Bu, birçok yolla oluyor. Birincisi, daha fazla firma ve hane halkı iflas ettikçe tahsil edilemeyen borçlar artıyor. İkincisi, vergi gelirleri düşüp, sosyal yardım giderleri yükseldikçe, hükümetler daha fazla borçlanmak zorunda kalıyor. Üçüncüsü, kemer sıkma politikaları, ekonomiyi kötürüm bırakarak yatırımcı güvenini zayıflatıyor ve borçlanma maliyetini artırıyor. Son olarak, ekonomi daraldıkça mevcut borç yükünün göreli ağırlığı artıyor ve henüz kapatılması mümkün olmayan borçları ötelemek için daha fazla borç almak gerekiyor. Kısacası borçlar, bunalımı daha da ağırlaştırıyor. Borçların azalması için ekonominin büyümesi gerekiyor" (Marksist Dünya Tarihi, Yordam Yay, s.379). Görülebileceği gibi, sözkonusu olan tam bir kısırdöngüdür. Şimdi emperyalist-kapitalist sistem içinde bu kısırdöngüden muzdarip olmayan tek bir ülke yoktur. Ülkeler bazında yaşanan borcu borçla kapatma çıkışsızlığı, insanlar/bireyler bazında da yaşanıyor. İşte son 30 yıldır dünya üzerinde gelişen anti-kapitalist eylemlerin çoğuna yataklık eden nesnel zemin bundan başkası değildir. Birileri bu durumu "kaotik dengeler" vb ile açıklamaya çalışadursunlar, aslolan emperyalist-kapitalist sistemin dünya çapında karşı karşıya olduğu bunalım, içine girdiği sıçramalı çöküş sürecidir. Bu anlaşılmadan hiçbir şeyin anlaşılması mümkün değildir. Emperyalist-kapitalist sistemin bütün olasılıkları tüketerek 3.Dünya Savaşı'nı başlatmış olması bile çıkışsızlığın en açık kanıtıdır. Bu savaş, şu anda dünyanın birçok bölgesinde "vekalet savaşları" şeklinde sürüyor; ama hızla bloklaşmalar ve restleşmelerle de yeni bir boyut kazanıyor. "Nükleer bir savaşı kimse göze alamaz" şeklindeki bir kesinlemede bulunmak, bugünkü dünya koşulları gözönünde bulundurulduğunda, hiç mi hiç doğru değildir. Einstein'ın dediği gibi dördüncüsünü taş ve yayla yapacak olsalar bile emperyalist-kapitalist devletlerin bir sıcak savaşı göze alacak kadar çılgınlaşamayacaklarını düşünmek kapitalizmin doğasından hiçbir şey anlamamış olmak demektir. Tabi şunu da gözönünde bulundurmak gerekiyor: emperyalist-kapitalist sistem bu aşamaya gelmeden tarihin çöplüğünde hakettiği yeri de alabilir!
Bunun olabilmesi için dünya komünist hareketinin bugün olduğundan çok daha örgütlü bir noktada olması büyük önem taşıyor. Bugün yeni bir komünist enternasyonalin koşulları her zamankinden daha olgunlaşmış durumdadır. Bu oluşturulamadığı sürece ortada boyveren anarşist, kendiliğindenci hareketlerin süreci heba etmesi işten bile değildir. Dünyanın her yerinde bulunan komünistler, büyük bir tarihsel sorumlulukla hareket ederek, kendiliğinden ortaya çıkan, gelişen hareketlere siyasi iktidarın ele geçirilmesi doğrultusunda yön vermelidir. Öncelikle kendi ülkelerinde faşizme ve kapitalizme karşı mücadeleyi büyütmeli, emperyalist savaş durumunda iç savaşı yükseltmeli, hem de dünya devriminin hızlanması için enternasyonal görevlerini yerine getirmelidir; küresel iç savaşın kazanılabilmesi için enternasyonal mücadeleyi yükseltmelidir.
Dünyanın her tarafında süren irili ufaklı mücadelelerin tek bir merkezden yürütülmesi, süreci görülmemiş ölçüde ivmelendirecektir. Emperyalist-kapitalist sisteme karşı yüzyıllardır savaşan komünizm ordusunun her bir neferi, aynı cephede biraraya gelirlerse toplamlarından çok daha fazla bir güç yaratabileceklerdir.
Umudun ordusu, bütün dünya üzerinde yürümeye devam ediyor, edecek; karamsarlara, bıkkınlara inat..umutsuzluğu kurşuna dizerek.
Ekim 2017
Ali Varol Günal