Devrime İnanmak Ya Da İnanmamak

İşte bütün mesele bu! Hele de yaşadığımız şu süreçte... Kuşkusuz burada bahsi geçen "inanmak", bir din adamının dine inanması gibi değildir. Sözkonusu inanç, bilimsel bir inançtır. Devrimci bir durumun olduğunu, her devrimci durumdan bir devrim çıkabileceğini bilmektir. Pasif bir bekleme ve "oluş" hali değildir; durum güncellemesi de değildir! Devrimi gerçekleştirmek için amaçlı bir etkinlik içinde bulunurken, devrimi somut olarak hissetme, yaşama durumudur.

Devrime inanmak, bütün toplumsal ve siyasal olaylardaki sıçramalı gelişimi görmek, olayların yönünü önceden kestirebilmektir. Sadece bir tahmin değil, bir öngörüdür. Şairin dediği gibi, "annelerin ninnilerinden spikerin okuduğu habere kadar/ sokakta, yürekte ve kitapta yenebilmek yalanı/ anlamak, o müthiş bir bahtiyarlık/ anlamak gideni ve gelmekte olanı"dır. Devrime inanmak, "zamanın ruhu"nu doğru okumaktır; "bardağın dolu tarafından bakmayı bilmek"tir. Devrime inanmak, olaylara diyalektik bakabilmek, "karanlığın en koyu olduğu an'ın şafağın sökmesine en yakın an" olduğunu görebilmektir. "Umutsuzluğun kıyısına gelmiş" olan yığınların, umut arayışlarının varolan düzenin sınırları içinde karşılığını bulamayacak oluşunun yaratacağı fırtınayı sezebilmektir. "Her devrimin başlamak için bir 'genel bahane'ye ihtiyaç duyacağını" bilmek ve bu "genel bahane"nin ne olacağını önceden kestirmenin mümkün olmadığını; ama her gün her saat yaşanan olaylarla ortaya çıkışının hazırlandığını kavramaktır. Devrime inanmak, değişime, değişimin gücüne inanmak, "değişmeyen tek şeyin değişimin kendisi olduğu"nu bilmektir. Devrime inanmak, tarihin tekerleğinin hep ileri doğru döneceğini, onu geri çevirmenin mümkün olmadığını, geçici geriye düşüşlerin gelişimin doğrultusunu değiştiremeyeceğini bilince çıkarmaktır.

Devrime inanmak, ünlü komutan Clauswitz'in dediği gibi "savaşın önce kafalarda kazanılacağı" gerçeğini anlayabilmiş olmaktır. Devrime inanmak, devrimin gerekli ve tarihsel olarak zorunlu olduğuna inanmaktır; "böyle gelmiş olanın böyle git"meyeceğini bilmek,bu nedenle de onun için mücadele etmekten bir an olsun vazgeçmemektir. Yeniden ve yeniden deneme cesaretini kaybetmemek, kavganın en zorlu anlarında bile umutlu ve iyimser olmayı bilmek demektir. Yapabiliriz inancı ile yapabilme imkanının biraraya gelmesi ile başarının mümkün olabileceğini görmektir. Devrime inanmak, "güneşin doğduğu her ufukta umuda giden bir yol olduğunu" bilmektir. Asla çaresiz kalmamak, çarenin bizler olduğunu unutmamaktır. Eğer bir yol bulamıyorsak, yeni bir yol açmak için kolları sıvamak gerektiğini bilmek, asla umutsuzluğa kapılmamaktır. Deniz yoldaşımızın dediği gibi, devrimin ya ruhumuzda olduğunu ya da hiçbir yerde olmadığını yaşamımızın her anında hatırlamaktır.

Devrime inanmak, ustaların dediği gibi devrimin "dünyanın en pratik işi" olduğunu bilmek ve devrimi pratik olarak örgütlemeye girişmektir. Kararlı olmak, zorluklar karşısında yılmamak, komünist inadı bir an olsun elden bırakmamak, amaca uygun çalışmak, emek harcamak demektir. Bir halk deyiminde söylendiği gibi "işleyen demirin pas tutmayacağı"nı bilerek hareket etmek, asla ve asla oblomovluğun yaşamımıza sızmasına izin vermemektir. Zaten devrimin olacağına inanan bir insan, nasıl olur da tembellik yapabilir ya da devrimin herhangi bir işini yapmak için eringeçlik gösterebilir ki..Tam tersine!Devrime gerçekten inanan insanlar, büyük şairimiz Nazım Hikmet'in "Komünistlere Bir Çift Söz" şiirinde söylediğine uygun davranmalıdırlar : "Komünistler bir çift sözüm var size:/ ister devlet başında olun ister zindanda/ ister sıra neferi, ister parti katibi/ Lenin girebilmeli her zaman her mekanda/ işinize, evinize, bütün ömrünüze/ kendi işi, öz evi, kendi ömrüymüş gibi".

Devrime inanmak, bu büyük kavgada asla yalnız olmadığını bilmektir aynı zamanda. Sadece dost, yoldaş omuzbaşlarını yanında hissetmek değildir bu; bizim mücadelemizin uluslararası mücadelenin bir parçası olduğunu bilmek, dünyada komünist devrim için mücadele eden tüm devrimci ve komünistlerin gücünü kendi göğüs kafesimizde birleştirebilmek, bugüne kadar yaratılmış olan büyük birikimi kendi kişiliğimizde taşıma gayretini de göstermektir. Ekim Devrimi'nin, Küba Devrimi'nin, Çin Devrimi'nin, Vietnam Devrimi'nin,Rojava Devrimi'nin... coşkusunu yaşayabilmektir. Yoldaşlarımızın uğruna hayatlarını verdikleri, o güzel günleri, "ekmek, gül ve hürriyet günleri"ni yaratma mücadelesinden bir an olsun vazgeçmemektir.

Devrime inanmak, Fidel Castro gibi, bütün bir yaşamı devrim ve komünizm için adamak, "devrim için savaşmayana komünist denmez" şiarını yaşam gerekçesi haline getirmektir.

Kasım-2016