Sendikal hakları için "Anayasal Hak Yürüyüşü" engellenen Polonez işçileri kefen giyerek açlık grevine başladı. Gece gündüz Çatalca Adliyesi önünde direnişe devam eden işçiler "Anayasal hak varsa yolu açsınlar. Ya da bize böyle bir yasa yok desinler. Sendika seçme özgürlüğü var diyenler nerede? Polonez işçileri Adalet Sarayı önünde ölüyor!" diye seslendi.

Sendikalı oldukları için işten atılan ve 146 gündür işlerine dönmek için mücadele veren Tek Gıda İş Sendikası üyesi Polonez işçilerinin Anayasal Hak Yürüyüşü'de Çatalca Adliyesi önünde polis tarafından yolları kesildi. İşçiler yaşadıklarını polis şiddetine karşı beyaz kefen giyerek ve açlık grevine başladı.

Polonez işçilerini açlık grevinin 6. gününde görüştük. Çatalca Adliyesi önünde polis ablukası altında adliye çevresindeki sokaklarda çok polis ve gözaltı araçları var.

İşçilerin soğuk havada ve açlık grevinde olmaları sağlık sorunları yaşamalarını getiriyor. Fakat haklarını arayan işçilere uygulanan devlet şiddeti öyle bir boyuta varmış ki, rahatsızlanan işçiler için gelen ambulans alana alınmıyor.

İşçiler bir altında gündüz sandalye üzerinde gece zonguldak'tan betonun üzerine serdikleri kartonlar ve folyolar üzerinde uyumaya çalışıyor. İşçilerle selamlaşmanın ardından sohbete başlıyoruz.

Tek Gıda İş Sendikası örgütlenme uzmanı Yunus Durdu işçilerin arasında dolaşıyor hem kısa sohbetler yapıyor hem sağlık durumlarını soruyor. "Arkadaşlar halsizlik, baş ağrısı bulantı vs hisseden var mı?" Ambulans alana alınmadığı için rahatsızlıkları belirmeye başlarsa hemen söylemelerini istiyor.

İşçiler 'İyiyiz başkan bir sorun yok şimdilik' diye yanıtlıyor. İşçiler üşüyenlere şal battaniye vs veriyor..

Sohbet sırasında kadın işçilerden birisi, polis ablukasından rahatsızlığını dile getiriyor. "Şuraya bakın. Neden bu kadar polis var tepemizde. Düşman gibi gösteriyorlar bizi buradaki insanlara. Söylenti yaymışlar bir de. 'Onlar tazminatlarını, paralarını aldılar. Ortalığı karıştırmak istiyorlar" diye. Gelip de 'Kardeşim hele siz bu kış günü burada ne bekliyorsunuz, derdiniz ne?' diye soran yok. İnanıyor insanlar. Gerçi nasıl gelsinler mahalleyi polis sarmış. Çekiniyor insanlar, markete, mağazaya giderken bile tedirginler" diyor.

İşçilerle işten atılmaları ve eylem sürecini, Ankara yürüyüşü ve yaşadıkları süreci konuştuk.

 

- Ne kadar süredir Polonez'de çalışyordunuz? İşten çıkarılma ve eylem sürecinizi anlatır mısınız?

Nermin Yılmaz: Ben 13 yıldır çalışıyordum fabrikada. Asgari ücrete çalışıyorduk. Mesai ücretleri verilmiyordu. Geçinemiyorduk. Sendikalı arkadaşlarla konuştuk, sendikalı olduk, biraz maaşlarımız düzelsin diye. Ama sendikalı olunca işten atıldık. Biz SMS ile öğrendik işten çıkarıldığımızı, ve Kod 46 ile çıkarıldık. En çok da bu zorumuza gitti. Ben tam 13 sene nasıl çalıştım bu fabrikada? Madem hırsızlık yapıyordum 13 sene hiç görmedin mi? Ne oldu da bir anda Kod 46 ile atıldık. Zoruma gidiyor ağlayasım geliyor anlatırken... Sendikalı olanları parça parça çıkardılar. Biz de işimize dönmek için beklemeye başladık hep birlikte arkadaşlarla. İşte 6 gündür de burada Adalet Sarayı önünde bekliyoruz.

 

- Çalışırken ya da sendikalı olurken tanıyor muydunuz birbirinizi nasıl gelişti bir araya geldiniz?

Üretimde birlikte çalıştığımız arkadaşlar vardı tabii ama sadece onları biliyorduk. Sendikalı olan arkadaşlar tanıyordu çoğumuzu. Direniş başlayınca birbirimizi tanıştık, kaynaştık. Çalışırken hiç görmezdik diğer bölümlerde çalışan arkadaşları.

 

- Peki Ankara'ya gitmeye nasıl karar verdiniz? Ve Ankara'da talebiniz ne olacak?

Fabrikanın önünde direndik günlerce haftalarca ama yok. Sesimizi duyuramadık. Yani başvurulacak her yere baş vurduk ama bir sonuç alamadık. Konuştuk arkadaşlarla dedik Ankara'ya gidelim orada sesimizi duyuralım. Çalışma Bakanı'na, Cumhurbaşkanı'na derdimizi anlatalım bu sorunu çözsün. Biz çalışmak istiyoruz. Ama gidemedik de işte polis kesti önümüzü 6 gündür buradayız. Bizim bir isteğimiz var. İşimize dönüp çalışmak.

 

- Siz ne kadar zamandır çalışıyordunuz Polonez'de?

Fadime Altın: Ben dört aydır çalışıyordum. Daha önce başka işlerde çalıştım. Buraya da hobi amaçlı girdim. Boş oturmayım evde diye. Ama başlayınca mesai arkadaşlarımı sevdim. Birbirimize alıştık, anlaştık, neşeli güzel bir arkadaşlık ortamımız vardı. Ama asgari ücret veriyorlardı. Her ayın dört hafta sonu mesaiye kalıyorduk, mesai ücreti hiç vermiyorlardı. Geceleri çalıştık mesai vermediler. Ramazanda çalıştık oruç tuttuk ama ne yemek parası ,mesai hiç vermediler.

 

- Sendikalı olma süreci nasıl gelişti?

Çok uzun yıllardır çalışan bir çok arkadaşımız da var. Onlara da asgari ücret veriyorlardı. Haliyle onlar da "Ben yıllardır çalışıyorum, asgari ücret alıyorum, yeni gelen de asgari ücret alıyor" dediler. Asgari ücret hepimize az ama yıllardır çalışan arkadaşlara haksızlık büyük tabii. Onlar önce sendikalı oldular. Böyle başlamış oldu sendikaya üye olmamız. Sendikalı olduktan sonra birden değil, bölüm bölüm işten çıkarmaya başladılar. Ben izindeydim işten çıkarıldığımda.

 

- Eylem kararını nasıl aldınız? -

Baktık sendikalı bir çok arkadaş işten çıkarılmış fabrikanın önüne geldik eyleme başladık, işimize geri dönelim diye. Sonra buraya Kaymakamlık önüne geldik. Kaymakama derdimizi yandık hiçbir çare olmadı. Sonra bize polis baskı yapmaya başladı. Emniyet Müdürü bizi tehdit etmeye başladı. Baktık derdimizi anlatamadık, Valiliğe gittik, oradan da bir çözüm çıkmadı. Sendika Çalışma Bakanlığı'na başvurmuştu, Çalışma Bakanı yardımcısı geldi. Bizimle görüştü. 'Sizin sorununuzu çözeceğiz' dedi. Yine hiçbir çözüm olmadı. Özel olarak Çalışma Bakanı'na gidildi, görüşüldü, durum anlatıldı, ama değişen hiçbir şey olmadı.

En son artık sendika başkanlarımızla oturduk konuştuk, dedik ki tek çare biz işçiler Ankara'ya gidelim derdimizi Çalışma Bakanı'na kendimiz anlatalım. Ankara'ya yürüyüş kararı aldık. Çatalca'daki Polonez fabrikasının önünden buraya Adliyenin yürüyerek geldik. Amacımız Ankara'ya gidip sesimizi duyurmak. Çünkü günlerce haftalarca fabrikanın önünden sesimizi duyuramadık. Her yere başvurduk hiçbir çözüm olmadı. Ankara'da derdimizi anlatırız diye yürüdük buraya Çatalca Adalet Sarayı'na kadar geldik.

 

- Burada polis tarafından yolunuz kesildi, ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Buraya geldik, polis burada önümüzü kesti. Ne dedikse amlatamadık. Bizi ablukaya aldılar bizi. Adalet Sarayı'nın önünde gördük ki, burada adalet diye bir şey yok. Çevik kuvvet polisleri başımızda, TOMA'lar, akrepler başımızda. Bir ambulans bile getirmiyorlar. Arkadaşlarımız rahatsızlanıyor, ambulansı buraya geçirmiyorlar. Bizim burada 6. günümüz, herkes aç-susuz kimse daha evine gitmedi. Bu soğukta gece şu betona kartonları şu folyoları serip üzerinde yatıyoruz. Gidip bir banyo yapamadık. Hepimiz mağdur olduk, özellikle kadınlar olarak.

 

- Polonez işçilerinin talepleri neler?

Biz yıllardır çalışıp vergi veriyoruz. Seçim zamanı gelip oy istiyorlar oy veriyoruz. Ankara'da oturan bakanlar niye bizim sesimizi duymuyor, niye bizi görmüyor? Kadın bakanlar var. Kadının halini kadın anlar. Kadın bakanlar neden bizim halimizi anlamıyorlar? Anlasınlar, görsünler, duysunlar bizi artık yeter! Biz anneyiz, bacıyız, kardeşiz. Biz bu memlekete evlat yetiştirdik, bizim bakıp yetiştirdiğimiz polisler bizi kalkanlarla itekleyip sürüklüyor. Biz hakkımızı aramayak mı? Sesimizi duyurmayak mı? Camiye ibadet etmeye gittik, orada bile başımıza polis diktiler. İmam, müftü bile bize kötü sözler söylüyor. Müftü bizimle söz dalaşıyla kavga çıkartmaya çalışıyor. Biz sadece hakkımızı arıyoruz. Kimsenin bir şeyini istemiyoruz ki. Patronun fabrikasını, yatını, katını, servetini istemedik. Biz işimize geri dönmek, insanca şartlarda çalışmak istiyoruz, bu kadar. Bize hakkımızı versinler. Biz gidip işimizde çalışmak istiyoruz.

 

- Daha önce sendikalı olma durumu var mıydı fabrikada?

Yok, biz sendika falan bilmezdik. İlk defa sendika nedir öğrendik, ilk defa polis gördük. Çoğu arkadaşımız köyden çıkıp gelmiş ekmek parası kazanmak için. Köyünün dışına çıkmamış, başka yer görmemiş. İlk defa böyle fabrika görmüş. Ekmek parası derdine gelmiş çalışıyor arkadaşlarımız, asgari ücrete boyun eğmiş. Asgari ücretten bile kesinti yaptılar. Mesailerimizi ödemediler. Yevmiyeci getirip çift mesai verdiler ama bize mesai parasını vermediler. Tepki gösterdik, sendikalı olduk diye bizi kapının önüne koydular.

 

- Yürüyüşünüzün engellenmesini ve polis ablukasına alınmanızı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biz hakkımızı arıyoruz. Adalet Sarayı'nın önündeyiz ama burada gördük ki, hak da yok, hukuk da yok, adalet de yok. Adalet Sarayı'nın içine girince "Adalet Mülkün Temelidir" yazar, ama hani nerede o temel. Adalet de yok, temel de yok. Biz de böyle polis barikatlarının içinde ölek. Duysunlar sesimizi biz ölüyoruz! Polonez işçileri polis ablukasında ölüyor! Özellikle kadın bakanlar bu kadınların halini anlasın. Onlar da bir anne. Onlar da çocuk yetiştiriyor biz de. Ama biz çocuklarımızın yüzüne bakamıyoruz. Evlerimize gidemiyoruz, Ailelerimizle karşı karşıya geldik hakkımızı ararken. 146 gün oldu. Daha ne diyelim. İşte görüyorsunuz buradaki halimizi. Tepemizde çevik kuvvet ekipleri 6 gündür açlık grevindeyiz. Daha diyecek söz kalmadı.

 

- Siz ne kadar süre çalıştınız fabrikada, bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mevlüt Sarıboğa: Ben fabrikada yaklaşık üç senedir. çalışıyordum. Ağrı'dan geldim çalışmak için. İlk bu fabrikada çalışmaya başladım. Sendika nedir onu da hiç bilmezdim. Benim altı çocuğum var.

Üniversiteye giden var, liseye giden var, ilk okula giden var. Üç senedir çalışıyorum üç sene boyunca hiç zam vermediler. Asgari ücret neyse hep onu verdiler, Hafta sonu, gece mesaisi vermediler. Kaç defa da yönetime gidip söyledim. 'Ben bu parayla geçiriyorum, benim altı çocuğum var ihtiyaçlarını karşılayamıyorum' diye. Keza arkadaşlar da öyle durumlarını söylediler defalarca ama 'Yok biz daha fazla veremeyiz buna imkanımız yok' dediler. Artık bi sonuç alamayınca sendikalı olmaya karar verdik. Sendikalı olunca da işten çıkarıldık. Ama gel gör ki, her seferinde bize 'zam yapamayız, imkanımız yok' diyenler bir anda yüzde 25 zam yaptı şu an çalışanlara.

Biz üç sene çalıştık yüzde bir bile fazla vermeyen fabrika birden bire yüzde 25 zam yaptı. Demek ki, verebiliyormuş. Sendikalı olunca, hakkımızı arayınca işten çıkarıldık. Bir de Kod 46 ile çıkardılar. Beş aydır ben çocuklarımın ihtiyaçlarını doğru düzgün karşılayamıyorum. Yani benim çalışmamın emeğimin karşılığı bir hak varsa versinler. Yoksa da desinler ki, böyle bir hak yoktur, onu bilelim. Ben asgari ücretle okula giden çocuklarımın ihtiyaçlarını nasıl karşılayayım buna imkan yok yani bu çok açık.

Bizim burada bekletilmemiz neden? Biz hakkımızı istiyoruz. Ankara'ya gidelim Çalışma Bakanı'na derdimizi anlatalım diye yola çıktık. Şimdi benim yasalara göre yürüme hakkım varsa açın yolumuzu gidelim derdimizi anlatalım bir çözüm bulunsun. Böyle bir hak yoksa da onu söylesinler. Desinler ki böyle bir hak yok böyle bir yasa yok. Biz dönüp gidelim yani... Biz ekmeğimizin derdindeyiz, sadece işimize dönmek çalışmak istiyoruz.

 

- Ankara'da Çalışma Bakanlığı'ndan talebiniz ne olacak?

Biz işimize dönmek, çalışmak istiyoruz. İnsanca çalışabileceğimiz koşullarda geçinebileceğimiz bir ücret istiyoruz. Bu yapılamayacak bir şey değil. Yasalarda bulunan hakkımızı istiyoruz bu kadar yani. Bunun için şuradaki ortama gerek yok. Ankara'ya yürümekteki sebebimiz budur. Her türlü başvuruyu yaptık bir sonuç alamadık çünkü. Bize başka bir çare bırakmadılar. Bu sorun çözülünceye kadar da uğraşacağız.