Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) eski Politbüro üyesi Dr.Meryem Abu Dakka ile geçtiğimiz günlerde Lübnan’da yaşanan çağrı cihazı saldırısı ve yaşanan katliam üzerine ne düşündüğünü ve Lübnan - İsrail arasında yaşanan gelişmelere FHKC’nin nasıl baktığını konuştuk.

Mücadele Birliği Gazetesi adına yaptığımız bu görüşmede, Meryem yoldaşın anlatımlarını paylaşıyoruz:

 

İşgalcilerin Filistinlilere karşı uyguladığı imha savaşı başlangıcından bu yana özel olarak Gazze'deki Filistin halkına ve genel olarak tüm Filistin coğrafyasına yöneltilmiştir.

Bu savaş, bölge olarak Gazze'de gerçekleşen, ama asıl olarak tüm Arap ulusuna ve Arap coğrafyasına yayılmak istenen, dünya çapındaki güçlerle yürütülen bir savaştır.

Bu nedenle direniş ekseniyle doğal bir bağı var. Çünkü işgal, her bölgeyi tek tek ayırıp, direniş ekseninin tırnakla et gibi olan birliğini parçalamak istiyor ve direnişi ve onun Filistin halkının güçlü direngenliğini, bağrından sürekli yeni savaşçı güçler çıkarabilmesini ortadan kaldırmak için ısrarlı bir girişimde bulunuyor.

Direniş ilk kez işgale derinlemesine darbeler vurabildi ve Gazze topraklarında düşmanın burnunu yere sürtebildi. İşgal neredeyse bir yıl sonra hiçbir hedefine ulaşamadı. Bu nedenle insani ve maddi kayıplara ek olarak, yaşadığı bu acizliği, korkunç katliamları büyüterek örtmeye çalıştı. Destek cephesinin Gazze ve Filistin'in yalnız olmadığını göstermesi ve işgal güçlerini dağıtması karşısında işgal ordusu evleri, okulları, hastaneleri, alt yapıyı, camileri ve kiliseleri vurarak çocukları, kadınları öldürdü.

Bu çaresizlik karşısında ve direnişin gücü, efsanevi kararlılığı ve halkın kucaklamasının gücü ışığında, işgalin askeri düzey ile siyasi düzey arasındaki iç çatışmaları arttı. Direnişe verilen kitlesel destek sayesinde uluslararası kamuoyunda işgalin çirkin yüzü dünya önünde teşhir edildi, bu işgalin ve liderliği savaş suçluları ve bir halkı imha etmeye çalışanlar olarak yargılandı.

Tüm bunlar, faşist işgal liderlerinin Lübnan'da bir başarı elde etmek ve Hizbullah'ı vurarak partiyi kapsamlı bir savaşa dahil etmek için yeni cephe açmasına neden oldu. Ancak Amerika, seçimlerin ön gününde olduğu için ve bu çatışmanın sonuçlarına ilişkin beklentiler nedeniyle bunu istemiyor. Amerika, özellikle de Siyonist ordunun gücünün tükenmiş olması ve Yemen, Irak, Suriye vb. yerlerdeki destek cephelerinin müdahaleleriyle düşmanda oluşan belirsizlik durumu, birçok askerinin hizmet dışı kalması ve düşman topraklarında görülen isyan vakaları nedeniyle savaşın yayılmasını istemiyor.

Bu, 2006 savaşında Hizbullah'ın gücünü tecrübe ettiği ve şimdi Hizbullah'ın gücünün kat be kat daha fazla olduğunu anladığı için, onunla yüz yüze gelemeyen bir düşman için korkakça bir yöntemdir ve onlar da bunu bilmektedir.

Gazze Dersi, bu işgalciyi dize getirip Gazze'nin çamurunda boğduysa, müttefikleri Suriye ve İran'dan destek ve imkân sağlayabilme potansiyeline sahip Hizbullah'ın durumu nasıl olacak?

İşgalci, bunun partiyi (Hizbullah Ç.N.) felç edeceğini düşündü, ancak parti düşmanın bu gözü dönmüş saldırganlığını fırsata çevirdi ve işgale “Bizi öldürmeyen darbe, bizi güçlendirir” dedi. Düşman, halkı partiden uzaklaştırmak istedi. Parti ise halkın direnişin arkasında güçlü bir şekilde kucaklaşmasını sağlayarak ve Lübnan'ı tüm inanç kesimleri ve siyasal akımlarıyla direnişinin arkasında birleştirerek düşman darbesinin geri tepmesini sağladı.

Bu bombalı saldırılardan çıkarılacak en önemli ders, tüm Batılı şirketleri ve elektronik sanayilerini boykot etmenin ve kendi cihazlarımızı kendi imkânlarımızla üretmenin zamanının geldiğidir. Düşmanlarımızın sanayisinin tüketicisi olmamak ve onlara güvenmemek gerekli; çünkü onlar tüm davranışlarıyla bizim düşmanımızdır ve alçak işgal devletini desteklemektedir. Bu onların sanayisidir ve Arap ulusunun imkânlarını kontrol etmek ve parçalanmasına hizmet etmek için vardır.

Tüm araçlarımızın güvenliğini gözden geçirmeli ve bu faşist işgalciyi destekleyen tüm şirketleri ve tüccarları ifşa etmeliyiz.

Bu darbe, acı verici olsa da bir açıdan bizler için öğretici de olabilir, Partiyi ve direniş eksenini ele alınması gereken eksikliklere karşı uyarmıştır. Ayrıca bu saldırı, işgali ve işlediği suçları tüm dünyanın gözleri önüne serdi.

İşgale, işlediği suçlara rağmen Gazze cephesinin Lübnan, Yemen, Irak, Suriye cephesinden ya da işgale karşı verilen herhangi bir özgürlük mücadelesinden ayrı tutulamayacağını da göstermiş oldu.

Gazze'nin, Lübnan'ın, Suriye'nin ya da Yemen'in zaferi, Arap ulusunun ve dünyadaki tüm özgür insanların zaferidir.

Tarihin çok önemli bir anındayız: Gerici güçlerin özgürlük ve hakikat güçlerine karşı mücadelesine tanık oluyoruz. Dolayısıyla fedakarlıklar ne olursa olsun, zafer direnişin ve direnenlerin olacaktır.

Zafer ve özgürlük için savaşmanın ve onu kazanmanın bedeli çok ağırdır. Bu bedel, var olan bu faşist işgalciye karşı her dakika dökülen saf kandır.

Bu nedenle, Arap ulusumuzun tüm evlatları Amerika Birleşik Devletleri liderliğindeki küresel emperyalizmin hukukunun ve korumasının dışında yaşadığını bilerek konumlanmalıdır.