Bazen, insan öfkeden deliye dönmeli. Bazen öyle çok da düşünecek bir şey yoktur. Bazen sadece yapmak gerekir. Bazen, bunun neyini düşüneceksin, her şey ortada, açık aleni ilk de değil diyeceksin. Hatta bazen bırakalım susmayı, öfkeden deliye dönmemek onaylamaktır, diyeceksin...
Hepimizin bildiği bir şeydir; şair ressama sormuştu: “Bana mutluluğun resmini çizebilir misin?” diye. Bir cevabı vardı, bir cevabı yoktu! Malum mutluluk epey göreceli bir şeydir. İşçi başka mutlu olur, kapitalist başka. Birini en çok mutlu edecek şeylerden biri sömürülmemektir, ötekini sömürmek.
İlla ki söylenecek çok şey vardır. Şimdiye, çok şey de söylenmiştir zaten. Yine de bir selam yollamak isteriz, sesimizle, soluğumuzla, elimizle, eylemimizle, şarkılarımızla, bayraklarımızla, dağları aşıp varan rüzgarlarımızla...
Altı dakikada neler yapılabilir?
Saatte üç yüz kilometreyle giden bir hızlı tren otuz kilometre yol almış olur. Bir otomobil fabrikası dört yeni araç daha üretmiş olur.
Ayakta olmakla hayatta olmak, siyasal açıdan da aynı şey değil, özellikle iktidardaki sınıf açısından. Ayakta olmak yönetebilmeyi ifade eder, sınıf adına kitlelere yön verebilmeyi.