Bu sabah depremi duyduktan sonra biz de Adana'dan yıkımın en çok olduğu şehirlerden biri olan Antakya'ya doğru yola çıktık. Gerçekten gördüğümüz manzara tam bir yıkım manzarasıydı.
Bugün sabah birçok ilde yıkımlara neden olan depremin ardından, en çok yıkımın olduğu Antakya'ya insani yardım ve dayanışma için yola çıktık.
Bugün çevremizde gördüğümüz binaların, konutların ve gökdelenlerin her birinin bir hikayesi var. Her bir konutun altında ezilen yüzlerce inşaat işçisi, her binanın yükselişinde yüzlerce işçinin eli, her konutun altında en az bir işçinin mezarı var. İnsanlık barınmak için elindeki taş ile bir dağın içine senelerce oyuk açmak için uğraşan ilkel insana ve bugünün fedakar inşaat işçisine çok şey borçlu. Kapitalizm ise bize koca bir hayat ve gelecek borçlu!
Durum tam da başlıkta belirtildiği gibi, dinci faşizmin kaçacak yeri kalmadı. Bu yüzden çeyrek asır evvelki merhum argümanlarına sarılıyor yeniden. Doların 20 liraya koştuğu, enflasyonun -resmi rakamlarda bile- %83’ü bulduğu koşullarda, bu topluma verecek hiçbir şeylerinin olmadığının itirafıdır aynı zamanda.
Bir insan için belki de en zor şey, yanı başında toprağa düşen bir yoldaşının ardından yazmak. Hele de bu Murat ise...
19 Aralık katliamının yıldönümünde, uzun yıllar Sağmalcılar Cezaevi’nde kalmış, 19 Aralık katliamında ağır yaralanmış olan bir Leninist tutsakla yaptığımız röportajı yayınlıyoruz: