Bugün, birçok etkene bağlı olarak, kapitalist sistem, büyük bir ekonomik ve politik bunalım içinde. Bu son bunalım, sermayenin sınıf egemenliğini yıkacak nesnel ve öznel koşulları bir araya getirmiştir. Devrimin oluşan koşullarını devrime dönüştürecek, devrimin temel devrimci gücü olan işçi sınıfıdır. İşçilerin devrimci sınıf partisidir. Tespit yapmak yetmez, söylenenleri gerçekleştirmek gerekiyor. Sürece müdahale ederek, onu hızlandırmalıyız.

Devrimci dönemler (devrimci çağlar) tarihin hızlandığı dönemlerdir. Tarih, sınıf mücadeleleri tarihidir. Sınıf mücadelesi, devrimci dönemlerde çok yoğunlaşır. Yeni bir topluma geçiş bu dönemde büyük bir hız kazanır. Tarihin en devrimci dönemi 20. yüzyılla birlikte yoğun bir sürece girdi. Bu yüzyılda tarih, daha önceki dönemlerde görülmedik biçimde yerini daha üst bir topluma bıraktı. Çünkü 20. yüzyıl, proletaryanın toplumsal devrimlerinin patlak verdiği bir yüzyıl oldu. 1917 Ekim sosyalist devrimiyle başlayan çağ, proleter devrimler çağı ve kapitalizmden sosyalizme geçiş çağıdır. Bu, devrimci bir çağdır. Yalnızca, bir ülkede tarihi hızlandırmakla kalmadı dünya tarihini de hızlandırdı.

Toplumsal ayaklanmalar ve toplumsal devrimler yüzyılı sosyalizme geçişin, toplumsal dönüşümün hızlandığı bir yüzyıldır. Çünkü ayaklanma ve toplumsal devrim, sınıf savaşının en yoğunlaştığı bir aşamadır. Kısa zamanda büyük yol alınır. Böylesi bir dönemde, birkaç on yıl bir günden daha uzun değildir. Bunlar “fikir jimnastiği” değildir. Devrimci dönemde daha ileri bir moment olarak devrimci durumun doğduğu koşullarda, kitlelerin devrimci süreci ayakta tutmak için şiddetli bir savaşa tutuştuğu, sınıf savaşının iç savaş biçimini aldığı bir süreçte, temel devrimci hedeflere daha çabuk ulaşılır.

Bu denli yoğun-devrimci bir dönemde, devrim programının hayata geçmesi, daha uzun bir dönemin, ilerinin bir sorunu değil, daha yakın bir zamanın sorunudur. Olayların gelişmesini ve yoğunluğunu kavrayamayanlar tüm bu gelişmelerin sonucunda temel devrimci hedefleri gerçekleştirmenin olanaklarının oluştuğunu anlayamazlar. Dönemin devrimci karakterini analiz edemeyenler, dönemin gerektirdiği görevleri ortaya koyamazlar.

“Eğer nereye gitmek istediğinizi bilmiyorsanız, hiçbir yol sizi oraya götürmeyecektir. Ancak, nereye gitmek istediğinizi bilmek işin sadece ilk yarısıdır; oraya nasıl gidileceğini bilmekle hiç de aynı şey değildir.”

Bu yüzden eylemin yönü (nicel) açık olarak ortaya konmalıdır. Eylemin yönü toplumsal devrim yoluyla halk demokrasisi ve sosyalizmdir (nitel dönüşüm). Burada hem eylemin yönü, hedefi, amacı olan sosyalizm ortaya konuyor, hem de buna nasıl ulaşılacağı açıklanıyor: Halk demokrasisiyle kesintisiz olarak sosyalizme geçiş. Bu, gelişmenin yolunu açmak için toplumsal devrimle eski toplumun yıkılmasıdır. Bu süreçte devrimci zorun tarihsel rolü yeni toplumun doğumunu hızlandırmaktır.

Başvurduğumuz mücadele yöntem ve araçlarını bilinçsizce kullanmıyorsak, temel devrimci hedeflerle bağıntı içinde ele alınmalıdır. Devrimci biçimde sürece müdahale etmek hedefle ilişki içinde gerçek anlamını kazanır. Politik sürece bilinçli ve örgütlü müdahale, politik durumu kendi etkimiz altına almak ve amacımızı gerçekleştirecek koşulları oluşturmaktır. Amaca daha erken ulaşmayı sağlamaktır. Eğer amaçla bağıntılı değilse, sürece müdahale kör eylemcilikten öteye gitmez.

Güç ve eylem birlikleri tam da bu amaca hizmet ederse devrimci bir nitelik taşır. Temel devrimci amaçla, iktidarın ele geçirilmesiyle ilişki içinde olmasıdır, bu araç ve yöntemlere devrimci karakterini kazandıran. Güçlerin bir araya getirilmesi, dönemin gerektirdiği mücadele gereksinimine yanıt vermelidir. Mücadelenin gereksinimini karşılamayan güç birlikleri, sürece itiş veremez. Sınıf mücadelesinin gelişimine ayak uyduramaz. Devrimci hedeflere yönelmeyen her örgütsel biçim, etkisiz kalır ve zamanla dağılır.

Pandeminin yol açtığı sonuçlar, ekonomik kriz, emperyalist güçlerin savaşın cephesini genişletmesi, ve bunun getirdiği yıkım, devrim için uygun koşullar yarattı. Burada asıl sorun, doğmuş olan koşullardan devrim için en etkin biçimde yararlanmaktır. Bu ise, devrimci bir anlayışla olur. Devrimci bir anlayışla hareket edilmezse, uzun zamandır patlama biçiminde ortaya çıkan kitle eylemlerini ileriye taşıyamayız. 1 Mayıs’ta büyük bir öfke patlaması vardı. Fakat burjuvaziyle sınıf işbirliği içinde olan siyasetler ve sendikalar, burjuvaziyle işbirliği yaparak kitlelerin devrimci öfkesini söndürmeye çalıştılar. İstanbul’da Taksim’e çıkmamak için hem iktidarla uzlaştılar, hem de muhalefetle. Böylece burjuvaziye zaman kazandırmış oldular. Patlayıcı toplumsal durumun olduğu bir dönemde devrimci sonuçlar alınabilir. Bu ancak devrimci bir anlayışla mücadele edilirse olur.

Yakın tarihte, dünyanın birçok merkezinde patlak veren ve haftalarca süren halk ayaklanmalarında, savaşan kitlelerin yaratıcılığı, çok ileriye gidemeseler de, devrimi hızlandıran bir rol oynadı. Bu örgütlenmeler, Paris Komünüyle oluşturuldu. Rusya’da 1905 Devriminde ve sonraki süreçte Sovyetler olarak ortaya çıktı. 1920 İtalya’da fabrika komiteleri biçiminde örgütlendi. Bunlar, Lenin’in örgütlenmede “yeni harikalar” dediği tipte yeni örgütlenmeleridir. Son dönemlerde, örgütlenmenin bu yeni harikaları, büyük kitle eylemlerinin görüldüğü her yerde, eylemciler tarafından oluşturuldu. Yarın, büyük eylemlerde, mücadele örgütlerinin yeni örnekleri oluşturulur. Mücadele örgütlerine dayanan hareket daha çabuk ilerleme gösterir.

Esas olarak, İspanya’da 2011’de patlak veren ayaklanma üzerinde duran Niki Bubaczek ve Gerald Raunia, Marx’ın, Paris Komünü sırasında ele aldığı “Fransa’da İç Savaş”ta, Komünün tarihsel rolünü açığa çıkaran görüşlerini aktarmakla başlıyorlar:

“Komün Devlet iktidarının kesin olarak olumsuzlanması ve dolaysıyla ondokuzuncu yüzyılın toplumsal Devrimin öncüsüydü.”

Komün, ayaklanan proletaryanın ve emekçi kitlelerin yaratıcılığının örgütsel alandaki bir ürünü olarak doğdu. Rolleri tarihseldir. Kapitalizmden komünizme geçişte, nihayet keşfedilmiş proletaryanın ekonomik kurtuluşunun devrimci biçimleridir. Komünün bu tarihsel önemine karşın, onu belediyecilik düzeyine indirgemek Komünün devrimci tarihsel içeriğini bozmaktır. Komün, sovyet gibi yeni bir topluma devrimci geçiş biçimlerini yerel yönetim organlarına, özyönetimlere indirgemek, burjuvazinin sınıf diktatörlüğünün sınırları içinde kalmak demektir. Henüz, devrimci geçiş biçimleri, devrimci iktidar organları durumuna gelmeden, işçi komite ve konseyleri (meclisler, sovyetler), burjuva egemenliğine karşı mücadele örgütleridir. Mücadele örgütlerini özyönetimlere dönüştürmek, onları yozlaştırmaktır. Burjuva devlet egemenlik sistemine karşıt olarak, burjuva devletin olumsuzlanması olarak doğan bu örgütlenmeleri, var olan egemen politik sistemin bir parçası haline getirmektir. Kapitalist sistemin ötesine gitmek yeni ve daha ileri bir topluma geçişi hedefiyle hareket etmeyen örgütlenmeler, emekçi halkın gelecek özlemlerine cevap veremezler.

Biz, burada söylenenleri daha önce de söyledik, tekrar aynı konuyu ele almamızın nedeni olayların hızla ayaklanmaya doğru ilerlediği, devrimi oluşturduğu bugün, komiteler, meclisler biçiminde örgütlenmelerin büyük bir önem kazanmasıdır.

“Devlet iktidarının olumsuzlanması” işçilerin mücadele örgütlerinin özyönetim görevi üstlenmesi değil, bu örgütlenmelerin “geçişin devrimci biçimleri”ne dönüşmesidir. Mücadele araçları olarak komiteler, meclisler, “devlet iktidarının olumsuzlanmasını” içerirler, fakat bunun toplumda egemen olması işçilerin geniş bir şekilde katıldığı organlara dönüşmesi devrimi gerektirir. Komün ve Sovyetler devrimle, “geçişin devrimci biçimi”ne dönüştü. Bunu, kurulu sistem içinde gerçekleştirmek istemek, devrimi, nitel dönüşümü zorunlu olarak görmemektir yani örgütlenmeleri, sayısını ve alanını genişleterek barışçıl olarak sosyalizme geçmeyi savunmak demektir.

Yazarlar, İspanya 2011 ayaklanmasından şu sonucu çıkarıyorlar:

“Bir gece bir hafta, hatta bir ay değil, çok daha uzun bir süre, 90 gün boyunca kolektif yönetim... yüzbinlerce insan için yoğun bir çokluk halinde öz örgütlenme deneyimi yarattı.”

Burada, Hart ve Negri’nin kullandığı yanlış “çokluk” sözcüğünü bir tarafa bırakalım, devrimci örgütlenmeyi götürüp belediyeciliğe bağlıyorlar.

“İspanya’daki Haziran 2015 belediye seçimlerine gelindiğinde, tabandan gelen bir belediyecilik hareketi ülke geneline yayılmıştır.”

İspanya’da Pademos, Yunanistan’da Çipras, ayaklanmayı sömürerek yayıldı. Ama sonuçta, burjuva sisteme hizmet eden bir güç oldular. Bu topraklarda da Gezi Haziran Halk Ayaklanmasını, genel seçimlerin basit bir destekçisi yapmak isteyenler çıktı. Onların hiç ama hiç anlayamadıkları şudur ki, bu ayaklanmaların devrimci içeriği, emekçi kitlelerin insani ve özgür bir yaşam özlemleri, burjuva kurumlara, eski toplumun dar yapısına sığdırılamaz. Kitlelerin istemleri ve özlemleri, kapitalizmin ötesinde, sosyalizmde karşılanabilir. Ayaklanmadan sonra, bir süreliğine geri çekilseler de, sonradan ilk fırsatta yeniden ve yeniden ortaya çıkmaları, kitlelerin yeni bir topluma geçişte ısrar etmesinin ve kararlılık göstermesinin açık kanıtıdır. Sonuçta hareketi sömürenler, düzenin bir gücü olurken, ayaklanmanın sonuçları, kitlelerin mücadelesinde tekrar tekrar ortaya çıkıyor ve harekete itiş veriyor.

Bugün ezilen ve sömürülenler dünyanın birçok yerinde ayaklanıyor. Eylemler dünya devrimine yeni bir itiş, yeni bir hız veriyor. Sınıf bilinçli işçilere ve sınıf bilinçli partiye düşen, hareketi daha ileriye, toplumsal devrime kadar götürmektir.

C.DAĞLI