Sokak gösterilerinin, devrimci kitlesel zor eylemlerinin birincil önem kazanması; bunun yanında dolaylı mücadelenin ikincil durumda kalmasını yaratan şey, sosyo-politik koşullardır, somut tarihsel koşullardır.

Devrimin bir dönem propaganda konusu olmasını sağlayan başka bir dönem ajitasyon, eylem ve pratik örgütlenme konusu yapan şey, içinde bulunulan toplumsal koşullardır. Bu topraklarda, devrimci politik eylemlerinin devrimci kitle başkaldırılarının baskın olmasını yaratan, içinde bulunduğumuz somut toplumsal ve politik koşullardır.

90 sonrası kurulan yasal sol partilerin eksiksiz tümü, burjuva sınırlar içinde siyaset yapmayı haklı çıkarmak için, devrimin eylem, devrimci pratik konusu yapan koşulların öznelci bir şekilde, devrimin henüz propaganda konusu olduğu bir döneme indirgediler.

Uzlaşmaz sınıf çelişkilerinin keskin olduğu -ve giderek daha da keskinleşen- somut sosyo-politik durumunu, patlayıcı toplumsal durum düzeyinde olduğu, gelişmelerin salt bir nesnel durumla kalmayıp, sosyal patlamaların sık sık görüldüğü; yalnızca çelişkilerin değil, sınıf çatışmalarının da keskin ve şiddetli olduğu, dolaysıyla bu toprakların, devrim toprağı haline geldiği koşullarda küçük bir kıvılcım büyük bir yangın çıkarır. Bu tanım, tam da içinde bulunduğumuz durumu anlatır. Durum, herhangi bir durum değil, devrimci durumdur.

İçinde bulunduğumuz koşulların karakteri, devrimci olan bu karakteri anlaşılmadan, bu süreçte yapılan eylemlerin hangi sonuçlara gebe olduğu da anlaşılamaz. Bu koşullar ki, en küçük bir sokak gösterisi, kısa sürede toplumun değişmesiyle sonuçlanabilir. Gezi, önce küçük bir protestoyla başladı. Anında tüm kentleri sarsan bir halk ayaklanmasına dönüştü. Tunus’tan, Mısır’a, Sudan’a ayaklanmaya, devrime varan gelişmeler, küçük sokak protestolarıyla başladı. Leninist Parti, küçük bir sokak gösterisinin yılların yerleşik düzenini yıkan sonuçlara vardığını gördüğünde, şu net sonuca vardı: Küçük bir eylem dünyayı değiştirir. Belirtmeye bile gerek yoktur ki, bunun tüm koşulları bir araya gelmişse. Başka zamanlar, değil küçük bir olay, küçük bir sokak gösterisi, çok daha büyük ve görkemli olaylar bile bu sonucu yaratmadı. Küçük bir sokak gösterisini devrime kadar vardıran, bu devrimci koşullardır. Küçük olayları da, büyük olayları da oluşturan devrimci emekçi halktır. Yasal ve reformist partilerin eksiksiz tümü, dönemin devrimci karakterini görmedikleri için, teslimiyetçi bir duruma düştüler ve çevrelerini çürüttüler.

Programatik görüşlerimiz daha uzun bir tarihsel dönemi kapsar. Bu en temel noktayı belirttikten sonra, görüşlerimizin, politika ve taktiklerimizin devrimin bu topraklarda, bir olgu oluşuyla, güncelliğiyle bağı olduğunu belirtebiliriz. Görüşlerimizi yıllarca utanmazsa aşıranlar, kopya ettikleri görüşlerin devrim olgusuyla olan bağını hiç mi ama hiç anlamadılar. Bu yüzden, görüşlerimizin devrimci özünü bir kenara bıraktılar.

Yıllardır, devrimci durumun varlığına bağlı olarak, işçi sınıfının ve emekçi halk kitlelerinin devlet güçleriyle çatışması çerçevesinde, Geçici Devrim Hükümeti görüşünü, somut bir hedef olarak öne çıkardık. GDH somut bir hedeftir, çünkü bir iktidar hedefidir. İktidar hedefi soyut değil, somut bir hedeftir. Açıktır ki GDH, var olan devrimci koşulların devrimci olduğu anlaşılmadan, sürecin devrimci bir süreç olduğu kavranmadan anlaşılamaz. Devrimci görüşlere, devrimci bir bakış açısına ve devrimci politik cesarete sahip olmadan, hiç kimse GDH görüş ve önerisini ileri süremez.

Birçok çevre, güç ve eylem birliği politikamızın ya da işçi sınıfının ittifaklar politikasının devrimin bir olgu oluşuyla olan bağını anlayamadı. Devrimci hedeflerde ısrar edişimize kafaları hiçbir zaman basmadı. Gerçekte, devrimci değil, oportünist bir çizgi izliyorlar.

Leninist partinin kitle içinde örgütlenme, propaganda ve ajitasyon çalışması, çalışma tarzı devrimin bir olgu olduğu kavranmadan kavranamaz. Dolayısıyla, bütün politik ve örgütsel çalışmamıza yön veren, devrimin bir olgu olması, devrimin güncelliğidir. Günlük çalışmamızı esas olarak, kitleleri devrime hazırlama ve devrimci pratikle, devrimi hızlandırma anlayışıyla yürütüyoruz. Devrime, bir propaganda konusu olarak değil, pratik politika açısından yaklaştık.

Yine bu çerçevede, sosyal reformist ve oportünist siyasi hareketlerle sürekli ideolojik zeminde mücadele verdik. Çünkü uzlaşmacı siyasetlerle ideolojik mücadele, devrim uğruna mücadelenin bir parçasıdır. Halen onların etkisinde olan -ki bu, burjuvazinin etkisinde olmak demektir- emekçi kitleleri, bu etki alanının dışına çıkarmak, onları devrimci komünizmin saflarına kazanmak, devrimci mücadelenin yararınadır.

Bir süreden beri, yeni bir toplumsal devrimler çağının başladığı üzerinde duruyoruz. Toplumsal devrimler çağı, 1917’de başlayan proleter devrimler çağının devamı ve yeni koşullarda somutlanmasıdır. Toplumsal devrimler çağı, günlük mücadeleyi kuvvetle etkiliyor. Çağ, kendini son yirmi beş yılda dünyanın sayısız merkezinde patlak veren ayaklanmalarla ortaya koydu. Gezi, çağın karakteri dışında anlaşılabilir mi? Leninist Partinin görüşleri, yeni bir toplumsal devrimler çağıyla bağıntı içinde anlaşılabilir.

Marx bir keresinde, tarihin en devrimci döneminin gelmekte olduğunu söyler. Üretici güçlerin, kapitalist yapıya sığmayacak kadar büyümesi, kapitalizmin temel çelişkisi olan üretimin toplumsal karakteriyle, burjuva üretim ilişkileri arasındaki uzlaşmaz çelişkinin keskinleşmesi, bu temelde, proletaryayla kapitalistler arasındaki kaçınılmaz çatışmanın büyük bir şiddetle başlaması, devrimci bir döneme girilmesinin göstergeleridir. Paris Komünü (1871) bu yeni dönemin şafağıdır. Devrim dalgası, Batı’dan Doğu’ya, Rusya’ya doğru kaydı. Marx ve Engels’in, Seçme Yazışmalar’da yayınlanan mektupları incelendiğinde, işçi sınıfına yönelik geliştirdikleri taktiklerin devrimci dönemle bağı içinde saptandığı görülecektir.

Tarihin en devrimci dönemi olan 20. yüzyıla girilmesiyle, toplumsal devrimler çağı olarak şekillendi. İlk yirmi yıl içinde, üç Rus Devrimi, Alman ve Macar devrimleriyle, somut bir gerçeklik halini aldı. 1917 Ekim Sosyalist Devrimiyle birlikte tarihin en büyük devrimi, en büyük toplumsal dönüşümler dönemi başladı. 1940’lı yılların toplumsal devrimleri ve sonraki devrimlerle, tarihin en devrimci dönemi, dünyayı tamamen etkisi altına aldı. 21. yüzyılla birlikte, tarihin en devrimci dönemi, yeni bir toplumsal devrimler çağı halini aldı. Ve sayısız ayaklanmalar ve birçok ülkede devrimlerle daha bir derinleşti.

20. yüzyıla girilmesiyle birlikte yeni bir içerik oluştu ve eski toplumsal biçimle şiddetli bir çatışmaya girdi. Plehanov’un sözleriyle:

“...Bir kez ortaya çıktıktan sonra, biçim ile içerik arasındaki çelişki ‘körelmez’ ama içeriğin, eski biçimin yeni ihtiyaçlara ayak uydurmak üzere değişme yeteneğini fazlasıyla aşan sürekli büyümesi sayesinde artar. Böylece er veya geç eski biçimin ortadan kaldırılması ve yenisiyle yer değiştirmesi gereken bir an gelir.”

Yeni bir içeriğin biçimle, çatışmaya girmesi, 2. Enternasyonal partileri tarafından çözümlenemedi. Devrimci bir dönemin başladığını göremedikleri içindir ki, eski çalışma tarzında, eski tip parti anlayışını yeni dönemde de sürdürmek istediler. Yeni içeriğin, devrimci bir partiye, yeni tip bir proletarya partisine ihtiyaç duyduğunu değerlendirme yeteneğini gösteremediler. Tarihin en devrimci döneminin başladığını anlayan Lenin oldu. Menşeviklerle, yeni tip bir proletarya partisi oluşturma için verdiği uzlaşmaz kavga bundandır. Bolşevik Partisi, Spartakist Birlik ve daha başka partiler, yeni tip proletarya partisi, yani devrimi gerçekleştirme partisi olarak oluşturuldu. Üçüncü Enternasyonal (Komünist Enternasyonal) doğrudan doğruya yeni tip proletarya partileri tarafından kuruldu. Özetle, yeni bir içeriği temel alarak kurulan yeni tip proletarya partileri, tarihin en devrimci dönemiyle, devrimler çağına girilmesiyle bağı içinde örgütlendiler.

20. yüzyılın devrimci komünist partileri, yalnızca 1917 Ekim’in etkisiyle hareket etmekle kalmadılar. Kendileri, doğrudan doğruya devrimci bir mücadele yürüttüler. Toplumsal devrimler çağının devrimci ve sosyalist içeriğinden etkilenmekle kalmadılar, çağın devrimci olayları, bu partiler tarafından yaratıldı. Yüzyılı devrimler yüzyılı haline getiren, işçi sınıfının devrimci partileridir. Bu partilerdir, tarihin en büyük dönüşümler dönemine öncülük edenler. Böylece çağın en etkileyici gücü olduğunu ortaya koydular. Tarihin en devrimci dönemi, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, Latin Amerika’da komünist gerillaların savaşımında kendini açığa vurdu. Gerilla mücadelesi, doğrudan doğruya eski yapının devrilmesini hedef aldı. Devrim, tüm kıtada somut bir olgudur. Gerilla hareketlerinin görüşleri, politik hedefleri, devrimin bir olgu olmasından ayrı olarak ele alınabilir mi? Devrim, bütün bütüne kapitalist toplumsal sistemin yıkılması ve yeni bir dünya kurulması uğruna savaşan güçlerin varlığında ve mücadelesinde kendi pratik ifadesine kavuştu.

Devrimler çağıyla bağıntısı içinde ele alınmadan, çağın devrimci olayları nasıl anlaşılabilir ki? Proletaryanın düşüncesine yansıyan, çağın olayları ve olgularıdır. Lenin’in Uzaktan Mektuplar’ı, Şubat Devrimiyle ortaya çıkan olgulardan bağımsız olarak ele alınamaz. Mektuplar, dönemin nesnel, somut ve kendi gelişimi üzerine, son derece canlı teorik analizini içerir. Yalnızca bunlar değil, Lenin’in gericilik yıllarındaki yazıları da gelmekte olan devrimle bağı içinde anlaşılabilir. Leninist Parti, yalnızca devrimci dönemlerde değil, devrimci olmayan dönemlerde de, devrim uğruna savaştı. Lenin’in “Emperyalizm” kitabının önsözünde belirttiği; “tekelci kapitalizm, proletarya devriminin öngünüdür” tespiti, bir anı, bir ülkeyi değil, bir tarihsel dönemi tanımlıyor.

Bu çağda ortaya çıkan, tarihin en kapsamlı sınıf-kitle örgütleri olan Sovyetler, 1905 Devrimi’nde ortaya çıktı. Yani bu örgütler, doğrudan doğruya devrimci ayaklanmada, devrimde oluştular. Devrimci koşullar olmadan varlığını sürdüremezler. Lenin’in dahice yeteneği, Sovyetlerin tarihsel devrimci önemini anlamasıdır. Yine İtalya’da ortaya çıkan fabrika konseyleri, tüm Avrupa’yı etkileyen devrimci durum ve devrimci ayaklanmaların ve İtalya işçi sınıfının devrimci kavgasının bir sonucudur.

Bir süreden beri, yeni bir toplumsal devrimler çağına girdiğimizi söylüyoruz. Günümüzde ortaya çıkan politik çatışmalar, işçi ve halk ayaklanmaları, mücadele biçimleri, ittifaklar siyaseti toplumsal devrimler çağıyla bağı içinde kavranabilir.

C.DAĞLI